M. ALİ KAYA
Türkiye’de demokratlar yok iken, Bediüzzaman demokrat idi. Ülkemizde demokratlığın ve demokrasi konuşulmadan önce Bediüzzaman Ahrar’ların devamı diye demokratları savunuyordu. Zira her parti kökenine bağlıdır ve kuruluş amacına hizmet eder. Bu sebeple CHP’nin kuruluş amacı “Atatürk devrimlerini” korumaktır; bu amaca hizmet eder. MHP ve Irkçı partilerin kuruluş amacı kavmiyeti müdafaadır, bu amaca hizmet eder. Millet Partisi ve versiyonları olan partiler de dini ve milli değerleri istismar ederek menfaat kavgası vermek amacı ile kurulmuştur ve bu amaca hizmet etmektedir.
Bu vatanda gerçek Hürriyet ve Demokrasinin savunucuları 1902’den itibaren Ahrarlar, 1950’den sonra ise Demokrat Parti ve bu kökene bağlı olan Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi ve günümüzde de bu kökenden geldiğini iddia eden Ahrarlara, Adnan Menderes’e, Süleyman Demirel’e sahip çıkan Gültekin Uysal’ın lideri olduğu Demokrat Partidir.
İşte bu sebeple Bediüzzaman “Bu vatanda dört parti var!” diyor, tahlil ediyor ve Demokrat Parti’yi “Vatan Kur’an ve İslamiyet namına, dersleri ile talebeleri ile ve bütün kuvveti ile” destekleyeceğini söylüyor.
1907’den itibaren Osmanlı’da çoğu ulemâ, mederese hocaları ve talebeleri, din adamları, ehl-i tarik ve mektepli muallimlerin çoğu “hürriyet, cumhuriyet, meşrutiyet” gibi terimlere, İslâma aykırı bulduğundan karşı çıkıyor; bu gibi terimleri, şeriata aykırı görüp Abdulhamid’in istibdadını “şeriat” diye alkışlarken Bediüzzaman gazetelerde, vaazlarda, meydanlarda, kahvelerde o zaman meşrutiyet denilen demokrasiyi “şeriata uygun” Asr-ı saadet Modeli olarak telkin edip müdafaa ediyor ve “Meşrutiyet meşverettir, hürriyettir ve şeriattır” diyordu.
Diyorlar ki: “Bediüzzaman’ın savunduğu hürriyet ve meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi dine dayalı şer’î olan hürriyet, meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasidir. O zamanki meşrutiyet ve Menderes’in Demokrat Partisi değildi. Siz nasıl Abdulhamid gibi veli, şefkatli padişahın şeriata dayalı yönetimine Bediüzzaman karşı çıktı diyorsunuz?”
Bunlara cevabımız Bediüzzaman’ın hayatıdır. Ve Meşrutiyetin ilanında okuduğu nutuktaki “Ey Hürriyet-i Şer’î!” ifadesidir. Bediüzzaman 1908’deki Hürriyet ve Meşrutiyetin ilanında okudğu nutuktaki ifade o günün ilan edilen Meşrutiyet ve Hürriyeti değil ise (Haşa!) bizi mi aldattı. “Ben aslında bu hürriyeti değil, Asr-ı Saadetteki şeriat yönetimini kast ettim” mi demiş oldu? Adnan Menderes’e “İslam kahramanı!” derken (Haşa!) hükümetten korktuğu için mi tebrik etmişti?
Böyle saçma iddialara Münazarat’ta Bediüzzaman’a “Meşrutiyette fenalık vardır diyorlar” diyenlere verdiği cevapla cevap veririz: “Şeytanın arkadaşları çoktur. Sizler şeytanın telkinlerine aldanmışsınız!” diye cevap veririz.
Bediüzzaman demokrat olduğu için demokratlara destek verdi. Başka düşüncede olsaydı o düşünce sahiplerine destek verirdi. Farklı düşüncede olup farklı konuşmak ve farklı partiyi desteklemek ya riyakarlıktan veya menfaat beklentisinden kaynaklanır. Bediüzzaman’ın hayatı ve mücadelesi, hak ve hakikati müdafaası böyle düşünenlerin ağzına vurulan büyük bir tokattır.
Demokratlık Nedir?
Demokratlık, “insan hakları ve hürriyetleri” manasına gelen “demokrasi”yi benimseyen ve müdafaa eden bir aksiyondur; dolayısıyla bu zihniyetin aktif-pasif mensupları “demokrat” denir. Demokratların ideolojisi olmaz. İdeolojiler fikir akımlarıdır. Fikir akımları ise ilim adamlarının ve üniversitelerdeki akademisyenlerin çeşitli konulardaki fikir ve düşünceleridir. Demokratlar bir fikre taraftar olmaz; ancak “Düşünce ve Fikir Hürriyeti” çerçevesinde insanların fikir üretmelerini ve düşünmelerini ister. Bu fikirlerin topluma ve insanlığa, ekonomiye ve ülkeye, ilim ve tekniğe, siyaset ve yönetime ait güzel düşüncelerinden istifade eder ve faydalı olanları toplumun istifadesine sunar.
Demokratlar “ırkçı ve etnik grup siyaseti” de yapmazlar. Çünkü, bir ülkede her ırktan, milletten, kabileden insanlar bulunabilir. Farklı dil ve kültürler de bulunabilir. Demokrasi ülkede yaşayan herkesi fikri, düşüncesi, dini ve ırkı ne olursa olsun hepsini “Anayasa” çerçevesinde “Vatandaş” kabul eder, yasaların eşit ve adil bir şekilde ayırım yapmadan uygulanmasını sağlar. Böylece herkesin devletine ve milletine hizmet etmesinin önünü açar. Devlet kademelerinde ve bürokraside “Liyakati” esas alır. Bu da herkesin devletine ve ülkesine sahip çıkmasını ve hizmet etmesini sağlar. Bu da ülkede birlik ve beraberliği, dirlik ve düzeni sağlar. Asayiş bu şekilde sağlanır.
Demokratlar dindardır. “Din ve Vicdan Hürriyeti” çerçevesinde herkesin inancına sahip çıkmasını, ibadetini yapmasını, dinini yaymasını, inançlarını anlatmasını ister ve buna engel olanları “Din ve Vicdan Hürriyeti” çerçevesinde engel olur. Böylece o ülkede din kavgası yaşanmaz. Hiç kimse “Beni inançlarımdan ve ibadetlerimden dolayı kınar, engel olur” endişesi taşımaz. Kendisini hür ve bağımsız bilir vatanına ülkesine sahip çıkar. Bu da ülkede din ve inanç kavgalarının önünü alır. Herkes inanç, ibadet ve dini düşüncesini yaymada hürdür. Aralarında ihtilaf olursa bunu ulemaya ve din adamlarına bırakır hiçbir dine ve din adamlarına karışmaz.
Bu sebeple Bediüzzaman Osmanlı’daki Ahrarların devamı olan Demokrat Parti’yi destekler ve talebelerine de siyasete girmeden, parti kurmadan ve yönetime talip olmadan DP’ye destek olmalarını tavsiye etmiştir. Bediüzzaman’a göre “Siyasilerin hataları şahıslarını ilgilendirir; ama siyasî tercih hatası tüm ülkeyi ilgilendirir!” buyurarak tercihini siyasilerin hatalarına göre değil, ‘siyasî tercihin doğru yapılması’ noktasına dikkatlerimizi çekmiştir. Bu nedenle Bediüzzaman’ın siyasî tercihi şahıs odaklı değil, fikir odaklı ve demokrat desteklidir.
Bediüzzaman, demokratların yanlışlarına ‘ehvenüşşer’ diye bakarken siyasî tercih hatasını, yani demokratlar dışında ırkçı, ideolojik ve dini siyasete alet eden ve menfaat üzere siyaset yapan partileri ve terecihleri ‘azamüşşer’ olarak görür. Bu sebeple insanlar siyasette tercihlerini siyasetçilerin yanlışlarına göre değil, siyasî çizginin doğruluğu bağlamında yaptığı zaman ülkenin önü açılmış olur. Bilinçli doğru siyasî tercih, Bediüzzaman’ın takip ettiği bu Ahrar ve Demokrat Parti çizgisindedir…” (Yeni Asya Araştırma Merkezi, Ahrar ve Demokrat Misyon, s.141.)
Bediüzzaman Asya kıtasının geri kalmasının esas sebebini gerekli hürriyet ve şûrâ kurumlarını geliştirememiş olmalarına bağlarlar ve demokratlığın temel prensiplerini ve olmazsa olmazlarını, şartlarını ise şöyle belirler: “…mânâ-yı meşrutiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da meşrutiyetteki şûrâdır.” “Müslümanların hayat-ı içtimaiyye-i İslâmîyye’deki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şeriyyedir. Ve emruhum şûrâ beynehüm (Şûrâ, 42:38.) âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor. Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıta olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.” (Münâzarât, Yeni Asya, İstanbul-1993, s. 23-24.) demektedir.
Bediüzzaman’a göre demokratlık bu prensiplerin siyasete hâkim olmasıdır. Bunu sağlayacak olan da ancak Demokrat zihniyete sahip olan Demokrat Parti’dir. Bediüzzaman’ın Demokrat Partiye olan ilgisinin sebebi budur.
Tebrik ederim, gayet güzel bir izah olmuş. Ellerine sağlık. Rabbim, Bediüzzaman’ın desteklediği Demokratlara inayet eylesin, nusret eylesin.