Hukuk, haklar demektir. Hakların çoğu yaratılıştan Allah’ın insanlara verdiği bireysel haklardan meydana gelir. Bunlar herkesin hayat hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı, inanç ve ibadet hakkı, aile kurma ve koruma hakkı gibi temel haklardır. Dinin amacı da yine bu hakları korumaktır.
Nitekim Mehmet Akif “Hâlık’ın nâ mütenâhi adı var en başı Hakk! / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!” derken hukukun önemine vurgu yapmıştır.
Hak ve adalet birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Zira adalet hak sahibine hakkını vermek, haksızı bulup cezalandırmaktır ki devletin varlık sebebi budur. Devlet suçluyu tespit ederek gereken cezayı verecektir ki adaleti ve güvenliği sağlayabilsin.
Suçun şahsiliği esastır. Suç işleyenindir. Birisinin hatası ile başkası mesul olmaz. İstanbul’da bir esnaf suç işlemişse esnaflık münasebet ile Ankara’daki bir başka esnafı suçlamak zulümdür.
Hürriyetin olmadığı yerde hukuk güvenliği de olmaz. İnsanın kendini savunma ve konuşma hürriyeti yoksa hakkını nasıl arayacaktır? En basitinden ekmeği çalınan birisinin konuşma hürriyeti yoksa ekmeğini kimin çaldığını nasıl söyleyecektir?
Hukuk karşısında eşitlik olmalıdır. Bu sebeple “ref-i imtiyaz” şarttır. Birinin diğerinden farklı muamele gördüğü yerde hak ve hukuk nasıl korunabilir ki?
Yine kollektif suç olmaz. Bu “suçun şahsiliği” prensibine aykırıdır. Şayet suçu işleyeni bulup cezalandırmak yerine “Birinin hatası ile akrabası, kavim ve kabilesi veya cemaati suçlanırsa” zulüm çoğalır, asayiş ve huzur ortadan kalkar. Hiç kimse kendisini güvende hissedemez.
İnsanları huzursuz etmek de büyük bir haksızlık ve zulümdür.
Adaletin temini için “Müspet hareket” şarttır. Risale-i Nur Talebelerinin görevi Risale-i Nurları okuyarak kendi imanını tehliklerden korumak ve Risaleleri okutarak başkalarının imanını kurtarmaya çalışmaktır.
Risale-i Nur Talebeleri “netice odaklı” çalışmaz. “Netice Allah’a aittir” der, sadece görevini yapar. Vazifesi “Tebliğ”dir. Vazifesini yapıp vazife-i ilahiyeye karışmaz.
Nur Talebelerinin “Devlet” önceliği yoktur. Devletin adaletine yardımcı olmak için “Müspet Hareket” eder ve “Asayişi korumayı” amaç edinir. Hiçbir Nur Talebesinin asayişi ihlal eden ve toplumun huzurunu bozan bir davranışı olmaz.
Vazifede liyakat esastır. Nur Talebeleri buna bakar. Kişinin fikrine, yakınlığına, mensubiyetine bakmaz.
Son olarak; zındıkanın görevi ehl-i imanı birbirine düşürmektir. Nur talebeleri buna karşı “Mü’minler Kardeştir” ilahi prensibini hayata geçirmeye çalışır. Hükümet eraknını da kökü dışarda olan “Zındıka komitesine karşı uyanık olmaya” davet eder. Zulme alet olmaması için yöneticileri uyarmak “Emr-i Maruf ve Nehy-i Ani’l-Münker” görevini yapmaktır.
Bu görev ihmal edilirse bütün müslümanlar Allah katında sorumlu olur.