M. Ali KAYA
Hukuk yaptırım gücüdür ve sadece “adalet” için kullanılır. Sonuca göre hüküm verdiği için adaleti sağlamaya daha yakındır. Ancak hukuk dini, iş gücünü ve eğitimi organize edemez ve etmemelidir. Zira hukuk akla ve kalbe karışamaz, bunlar gönüllülük isteyen hususlardır.
Hukuk kolektif/organize bir dayatma gücüdür, bu gücün aslî amacı dışında kullanılması onu tahrip eder. Hukuk başkasının zarar görmesini engellemek içindir. Kişiyi başkalarına zarar vermekten, başkalarını da zarar görmekten korumayı amaçlar. Kişiliği ve hürriyeti müdafaa eder.
Hukuk mütecaviz değildir; müdafaacıdır. Herkesin adil olarak haklarını korumayı amaçlar. Hukuk negatif, yani müdahil olmayan bir kavramdır. Amacı adaletin hükümran olmasını sağlamak değil, adaletsizliğin hükümran olmasını önlemektir. Adalet ancak adaletsizlik yoksa gerçekleşir. Kendiliğinden var olan adalet, adalet değildir.
Zorlama adalet de adalet değildir. İnsan için esas olan hürriyettir. Hürriyet olmazsa ve zorlama olursa sorumluluk olmaz ve adalet de sayılmaz. Bu nedenle “dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 2:256) Zorla inanç, zorlama ile eğitim ve zorla istihdam (iş dayatması) adaleti ortadan kaldırır. Hukuk zorlamaya alet edildiği zaman hukuk negatif olma özelliğini kaybeder ve müdahaleci/zorlayıcı bir eyleme dönüşür. Bu durumda hukuk yerine kanun koyucunun iradesi hâkim olur. Zorlama başlayınca bireyin düşünme melekesi ve iradesini kullanmaya ihtiyaç kalmaz ve insanî değerlerini ve mülkiyeti kaybetmiş olur.
Zorla iş gücü kullanımına müdahale de servet transferini ve mülkiyet hakkını ihlal eder. Böylece adaletsizliği organize ederek iş gücünü ve sanayiyi organize edersiniz. Aklını hukuk organizasyonlarına takan bir politikacı refahı yaygınlaştıracağım veya ofisindeki inzivadan eşitsizliği gidereceğim diye yasal soygun kanunlarını çıkarır. Parası olmayana yardım edeceğim diye haksız vergileri zorla alarak çalışmayana vermek adalet değildir.
Hukuk, herkese memesinden süt veren sağmal bir inek değildir. Süt veren damarları besleyen toplumun kendisidir. Hukuk birinden alıp diğerine verme aracı olursa yasal soygun aracı haline gelmiş olur.
Hukuk halkı aydınlatan bir eğitim meşalesi de değildir. Hukuk ancak öğrenme ve öğretme ortamını zor kullanmadan yapılmasına izin verir. Zorla eğitim hukuksuzluğun ta kendisidir. Hürriyet ve mülkiyet hakkını ihlal etmek hukuksuzluktur. Rızası olamayan kişiden alıp öğretmene vermek ve zorla eğitimi dayatmak hürriyet ve mülkiyetin ihlali ve engellenmesidir.
Sosyalistlere göre insanlar kendi hallerine bırakıldıkları zaman daima kötüye meylederler. Hukukçular ise zorla insanları iyiye sevk eden iyilik melekleridir. Bunu da güç kullanarak yaparlar. Bu düşünce doğru değildir. Zira insan akıllı varlıktır ve önüne iyi seçenekler koyduğunuz zaman daima iyiye yönelirler. Hukuk ise kötüye engel olmak için devreye girer.
İdeolojik olarak hukuka müdahale eden kanun yapıcılar insanları belli kalıplara sokmak isterler. Sosyalistler bunu servet eşitliği sağlayarak yapmaya çalışırlar. Gerçekte ise adalet demek hakların eşit kullanımı demektir. Bireysel yeteneklerin hür şekilde kullanımı hem bireyin hem de toplumun gelişmesine ve ileri gitmesine sebeptir. İnsan ilişkilerinin ortaya çıkardığı sorunların çözümü için temel şart hürriyet ikliminin oluşmasıdır ve hukuk bunun için vardır.
Bu nedenle hukuk ve hukukun üstünlüğünü esas alan devlet müdahaleci değil, organize edici, ferdin hareket alanını genişletici, düşünme hürriyetini sağlayıcı olmalıdır. Hukuk ve güç ancak evrensel adalet için kullanılmalıdır. Zoraki hürriyet, hürriyet olmadığı gibi, zoraki kardeşlik de hürriyeti yok eder. Kardeşlik gönüllülüktür, dayatılamaz. Dayatıldığı zaman hürriyeti yok eder. Bu nedenle hukuk yok edilemediği ve adalet ayaklar altına alınamadığı sürece kardeşlik dayatılmaz. Zira kardeşlik gönüllü fedakârlık ister.
Allah insanı hür yaratmıştır ve hürriyet içinde verdiği kabiliyetlerinin gelişimini murat etmiş, hak ve hürriyetlerin kullanımının engellemesine “zulüm”, hak sahibine hakkın verilmesine ise “adalet” demiştir. Bu nedenle devletin ve hukukun vazifesi hürriyetleri ve mülkiyeti korumaktır. Gelişmenin temeli hürriyettir.
Hukukçuların görevi önerilen yapay sistemleri reddetmek, devletin varlığını hissettirmemek, kısıtlayıcı müdahaleleri kaldırmak, hukuku hırlı ve aç gözlülerin silahı haline getirmemektir. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri kanun yapıcıların ve mebusların vazifelerinin “hukuku su-i istimal etmemek, bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları yapmak ve etrafında sur etmek” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 224.) olduğunu belirtmektedir.