M. Ali KAYA
İslam Hz. Âdem (as) ile başlayan hak dindir. Bu din zamanla insalığın tekamülü ile kemale ererek nihayet Hz. Muhammed (asm) ile ve Kur’ân-ı Kerim ile kemalini bulmuş ve yeni kitap ve peygambere ihtiyaç kalmamıştır.
İslam’ın iman, ibadet ve ahlakı yanında “hukuka” bakan yönü de vardır ve hukuk Allah’ın insana bahşettiği haklar ile bu hakların kullanımı konusundaki hürriyetleri içerir. Bunlar da insan için zaruri olan beş temel hakta toplanmıştır. Bunlar hayat hakkı, mülkiyet hakkı, aile hukuku, ilim ve fikir hürriyeti ile din ve vicdan hürriyetidir. Fukaha-i İslam bunları can, mal, din, akıl ve neslin korunması” şeklinde ifade etmiş ve hukuk ilmini bunlar üzerine tesis etmişler ve buna “makasıd-ı diniye” demişlerdir.
1. Hayat Hakkı ve Hürriyeti: Allah insanı mükerrem yaratmış ve her şeyi onun emrine vermiştir. Dünyayı, ahireti, cennet ve cehennemi insan odaklı yaratıp, insanı muhatap almış, kitabı ve peygamberi insana göndermiştir. Bu sebeple hayat hakkı kutsaldır, dokunulmazdır. İnsanın kendisi de hayatını hastalıklardan, intihardan ve başkalarını öldürmekten korumakla mükelleftir. “Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir” (Maide, 5:32.) buyurarak bir insanın hakkını tüm insanlık ile eşit tutmuştur. Kasden bir mü’mini öldürmenin cezasının ebedi cehennem olduğunu haber vermiştir. (Nisa, 4:93.)
Peygamberimiz (asm) de kan davalarını yasaklamıştır. (Buhari, İlim, 37.) hayatın her nevi zorluklarına sabırla katlanmayı emretmiş, intiharı yasaklamıştır. İntiharın cezasının cehennemde aynı cinsten cezalandırılmak olduğunu haber vermiştir. (Buhari, Tıp, 56.) Ayrıca peygamberimiz (asm) “Mü’mini korkutmak mü’mine helal olmaz” (Müslim, Birr ve’s-Sıla, 125; et-Tergib ve’t-Terhib, 3:484.) buyurarak korkutmayı dahi yasak kapsamına almıştır.
2. Mülkiyet Hak ve Hürriyeti: İslam helal yolsan mülk edinmeyi ve zengin olmayı teşvik eder. Zira ibadetlerin zekat ve hac gibi bir kısmı maldandır. Sadaka ve yardımların bir çoğu da mal ile mümkündür. İnsanın insaniyete layık bir şekilde yaşaması yine mülkiyete bağlıdır. Bu sebeple mal ve mülk kutsal kabul etmiş, malın ve mülkün korunması için gerekli tadbirleri almış, malı israf etmeyi yasaklamıştır. Helal kazanç yollarını açmayı ve haksız kazanç yollarını kapatmayı hukukun temeline koymuştur. Hırsızlık, gasb, rüşvet, kumar, dolandırıcılık, aldatmak, hile, karaborsa, tefecilik, faiz kazancı, israf ve haksız yolla kazanç elde etmeyi yasaklamıştır. Zekat, sadaka ve yardımlarla başkalarının hakkını gözetmeyi ve yardımlaşmayı emretmiştir.
Kur’ân-ı Kerim “Hırsızlık edenin elini kesin” (Maide, 5:38.) emretmiş ve Peygamberimiz (asm) “Kim bir karış toprağı gasp ederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir” (Buhari, Bed’ül-Halk, 2.) buyurarak haksız mal edinmenin uhrevi cezasını haber vermiştir. Yüce Allah“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl, haksız ve haram yollar ile aranızda yemeyin.” (Nisa, 4:29.) emretmiştir. Devlet dairesinde iş gördürmek için rüşvet vermeyi de yasaklamış, “Rüşvet alan da veren de Cehennemdedir.” (Ebu Davut, Akdiye, 4) buyurmuştur.
Dinimiz çalışmaya teşvik etmiştir. “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalışmasının karşılığını görecektir” (Necm, 53: 39-40.) buyurmuştur. Peygamberimiz (asm) “Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir.” (Ebu Davud, Sünnet, 29.) buyurarak can, mal ve namusu korumak için öldürülen kişinin şehit olarak öleceğini ve cennete gideceğini müjdelemiştir.
Hak, bir emek karşılığı olan şeye denir. Bu sebeple “Sen çalış ben yiyeyim” şeklinde haksız kazancın başında gelen faizi kesinlikle yasaklamıştır. (Bakara, 2:278.) Kur’ân-ı Kerim “Faiz yiyenler, ancak kendisini şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi çarpılmış olarak kabirlerinden kalkarlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara, 2:275.) buyurarak ahiretteki cezasını da haber verir.
3. Din ve Vicdan Hak ve Hürriyeti: İnsanın ve toplumların nizamı ve intizamı dine bağlıdır. Din, iman, ibadet, ahlak ve hukuktur. Bunların olmadığı bir cemiyette ancak anarşi vardır. “Allah katında hak din İslam’dır.” (Âl-i İmran, 3:19.) “Kur’an-ı Kerim ile dini ikmal etmiş ve hak din olan İslam’dan razı olmuştur.” (Maide, 5:3.) ancak diğer dinlere de baskı yapılmamasını emretmiş ve “Sizin dininiz size benimki banadır” (Kâfirun, 109:6.) demiştir.
“Dinde zorlama yoktur; çünkü hak ve hakikat açıkça ortaya çıkmıştır. Selim akıllar ve kalpler onu görünce kabul eder” (Bakara, 2:256.) buyurmuştur. Yüce Allah “Dileyen inansın dileyen inanmasın” (Kehf, 18:29.) ama sonucuna katlansın buyurmuş ve tam bir din ve vicdan hürriyeti tanımıştır.
Allah’ın razı olduğu din İslamdır; ancak Allah’a iman eden ve rızasını arayanlardan Allah razı olur ve onu cennetine alır, nefsine ve şeytana uyup, heva ve hevesine göre başka dinlerde olanlara da bu dünyada tam bir hürriyet vermiştir. Bu sebeple Peygamberimiz (asm) Medine Vesikası’nda müşriklere ve Yahudilere tam bir hürriyet vermiş, daha sonra Hristiyanlara verdiği Emanlarda onlara tam bir hürriyet tanımıştır.
Allah’ın rızası, insanlığın dünya ve ahiret saadeti, hukukun üstünlüğü, akla, mantığa ve hakikate uygun iman hakikatleri, Allah’a itaatin en mükemmel ve rızasına uygun ibadet ve itaat şekli, insanı ahsen-i takvime çıkaran ahlakın en mükemmeli ve adaleti tesis edecek hukuk kurallarının en kamil şekli İslamiyettedir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim ile bunu ortaya koymuş, Peygamberimiz (asm) sünneti ile bunu tebliğ, beyan ve tatbik etmiş ve uygulamasını göstermiş, İslam bilginleri, fakihler ve alimler İslam’ın her yönü ile hakkaniyetini izah ve ispat etmişlerdir.
Dini korumanın yolu akla ve ilme uygun şekilde dini öğrenmek, hurafelerden ve tahrifattan korumak ve peygamberin sünnetine uygun şekilde tatbik etmekten geçer. Bir inanç ve amelin Allah katında makbuliyetinin şartları; ilmî kaidelere uygun doğru bilgi sahibi olmak, sahih iman, sünnete uygun tatbik, ibadet niyeti ve ihlaslı olmaktır. Bu sebeple Kur’an ve Sünneti esas almak gerekir.
Yüce Allah “Bu kur’an-ı Biz inzal ettik; onu koruyacak olan da Biziz” (Hicr, 15:9.) buyurur. Sebepler dünyasında “Müsebbibü’l-Esbab” olan Allah Peygamberimizin (asm) sünneti, sahabelerin icmaı, ulemanın ilmi, muhakkiklerin tahkikatı, müçtehitlerin içtihadı ve mücedditlerin tecdidi ile dinin korumuştur. Bize düşen onların yolunu ve sünnetini iyi öğrenip o “Cadde-i Kübra”dan ayrılmamaktır.
İmana ve Kur’âna, İslama ve Sünnete hücumların yoğun olduğu günümüzde İslam’ı öğrenmek, şüphe ve vesveseleri gidermek, hak ve hakikati anlamak ve dini doğru yorumlamak için Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’an ve Sünneti esas alıp izah ve ispat eden “Risale-i Nur” eserlerini okuyarak inancımızı ve dinimizi koruyabiliriz.
4. İlim ve Fikir Hak ve Hürriyeti: İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özellik düşünebilir ve konuşabilir olmasıdır. Düşünme ve konuşma akla bağlıdır. Bu sebeple aklın korunması, fikir üretmesi ve bu fikirlerin konuşulması ve yayılması Allah’ın insana fıtraten verdiği temel haktır. Bu sebeple düşünen insanın düşünceleri, fikirlerinin ifade edilmesi ve yaygınlaştırılması engellenemez, yasaklanamaz ve suç sayılamaz.
Düşünmek aklın ürünü olduğu ve her insan vicdanen düşündüğü için kimse buna engel olamaz. Ancak düşünceyi ifade hürriyeti engellenebilir. İşte yasak olan ifade ve neşir hürriyetidir. İstibdad sadece kendi fikir ve düşüncesini zorla kabul ettirmeye çalıştığı için farklı düşünce ve fikirleri yasaklama yoluyla bunu yapmaya çalışır. İslam ise hürriyeti esas aldığı için “Din ve Vicdan Hürriyeti” yanında “İlim, Fikir ve Düşünce Hürriyeti”ni de getirmiştir. İslam bilginleri buna “Aklın korunması” adını vermiş ve islam hukukunun amaçlarından biri olarak belirlemiştir.
Kur’ân-ı Kerim akla, düşünceye ve insanların fikir üretmelerine, kainat ve varlıklar üzerinde araştırma yapmaya teşvik etmiştir. Kur’ân’da 70’den fazla ayetlerde “Düşünmez misiniz?” “Akletmez misiniz?” “Düşünün!” “Tefekkür edin!” “Ey akıl sahipleri ibret alın!” ferman edilmiştir.
Hürriyet, doğru yapmanın önündeki engelleri kaldırmak olduğu için Kur’an düşünmenin ve fikir üretmenin önündeki engelleri kaldırmak için aklı muhafazayı esas almış, getirdiği iman esasları ve ortaya koyduğu akıl ölçüleri ile yanlış inanç ve fikirlerden, şüphe ve vesveselerden, batıl inanç ve fikirlerden akıl koruyacak esasları va’zetmiştir. Bu sebeple sarhoş edici, aklı uyuşturucu içki ve uyuşturucu maddeleri yasaklamıştır. (Maide, 5:90.)
Yine yanlış düşünleri zihinlere ekerek insanlar arasında düşmanlıkları, yeryüzünde fesadı doğuracak olan gıybet, dedikodu, insan şahsiyetini rencide eden ve itibarını yıkacak olan iftira, bühtanı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Toplumda inanan-inanmayan insanlar ayırımı yapmaksızın sevgi ve saygıyı ortadan kaldıran ve düşmanlık duygularını aşılayan yalan, haset, gurur, ucub, kibir ve ırkçılık gibi hususları kesinlikle yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Özellikle milletleri birbirine düşman eden “Irkçılığa” “Asabiyet-i Cahiliye” demiş ve kesinlikle yasaklanmıştır. Çünkü bunlar akla şüphe vermek yanında doğru düşünmeyi engelleyen en büyük amillerdendir.
Akla yol göstermek için Vahiyle desteklemiştir. Zira akıl insandaki göz gibidir, vahiy ise her şeyi aydınlatan ve eşyayı gösteren gökyüzündeki güneşten gelen ışık gibidir. Işık olmazsa göz ancak ateşböceği gibi kendisini görür ve eşyayı ancak el yordamı ile anlamaya çalışabilir ve çoğu zaman yanılır.
Yine yüce Allah aklı çalıştırmak için “İlim öğrenmeyi” ve “okumayı” (Alak, 96:1-3.) emretmiştir. İlim sahiplerine önem vermiş ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39:8-9.) “Allah ilim sahiplerini yüceltir” (Mücadele, 58:11.) buyurmuştur. Zira ilim adamları ilimleri ile aklın korunmasına hizmet etmektedirler.
5. Aile Hak ve Hukukunun Korunması: Neslin muhafazası için aileye büyük önem veren dinimiz nikahlı evliliği emretmiş, zinayı ve fuhşiyatı yasaklamıştır.
Bir toplum ancak inançlı, bilgili, akıllı, çalışkan, dürüst insanların omuzunda yükselir. Nesillerini inançsızlık, bilgisizlik, tembellik, alkol, uyuşturucu, hayasızlık, hırsızlık, kumar gibi tehlikelerden korumayan milletlerin yarınları yoktur. Geleceğin teminatı evlatlarımız onları her türlü kötülükten, cehaletten ve cehennem ateşinden korumak hepimizin vazifesidir. Bu bakımdan dinimiz neslin korunmasına büyük önem verir.
Çocukların ve gençlerin ruhen ve bedenen gelişimi ancak aile içinde ve anne-babanın terbiyesi altında mümkündür. Çünkü altı yaşına kadar karakteri biçimlenen çocukların aile ortamı dışında büyümeleri onların şahsiyetlerinin gelişimini olumsuz etkiler. Bu önemli mesele için anne babaya, eğitim kurumlarına, devlete ve yayın organlarına büyük görevler düşmektedir.
Çocuklarımız “dünya hayatının süsü” (Kehf, 18:46) kalbin meyvesi ve cennetin kokusudur. Yüce Allah çocukları anne-babalarına emanet etmiş ve onların eğitim ve gelişiminden sorumlu tutmuştur. Bu sebeple aile ve çocuklar insanın imtihanı, Allahın en büyük armağanıdır. Hayat onlarla tatlı ve güzeldir; ama bunun önemli bir sorumluluğu da vardır.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde ailenin yönetimi ve çocukların eğitiminde babaya büyük sorumluluklar yükler ve şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim, 66:6.)
Bu ayet nazil olunca Hz. Ömer (ra): “Yâ Rasûlallah! Nefislerimizi koruruz fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz?” demişti. Allah Rasûlü (asm) “Allah’ın sizi nehyettiği şeylerden onları nehyeder ve Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emrederseniz. Bu şekilde onları korumuş olursunuz.” (Hak Dini Kur’an Dili, 6: 5112.) buyurmuşlardır.
Aile toplumun temeli ve çekirdeğidir. Neslin muhafazası için en temel şeylerin başında ise, sağlıklı âile yuvaları kurmak gelmektedir. İslam Dinide insanları evliliğe teşvik etmiştir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan men eder, iffet ve namusu muhafaza eder.” (Buhari, Nikah, 2.) Bu sebeple evlilik teşvik edilmiş, nikah emredilmiş ve zina yasaklanmıştır.
Peygamberimiz (asm) “Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim bu yolum ile amel etmez ise, benden değildir. Ve evleniniz. Çünkü ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim. Kimin evlenme harçlığı var ise evlensin. Kim bulamazsa bulamazsa oruç tutmalıdır. Çünkü şüphesiz oruç, sahibi için şehvet kırıcıdır.” (İbn Mace, Nikah, 1.)
Zina gayr-i meşru ilişki olup aile yuvasının kurulmasına ve kurulmuş olan aile yuvalarının yıkılmasına sebep olduğu için yasaklanmıştır. (İsra, 17:32.) Ailenin tahribi sadece bir kişiyi ilgilendirmez, bir aileyi, tüm akrabaları ve toplumu ilgilendiren ve tahrip eden, düşmanlıkları körükleyen bir fiildir. Bu sebepe Kur’an zinaya giden yolları da kapatmak için harama bakmayı da yasaklamıştır. “Mü’min erkekler ve kadınları haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar el ve yüz gibi görünen kısımlar müstesna ziynetlerini göstermesinler” (Nur, 24:30-31.) emredilmiştir.
Ailenin önemi neslin akıl ve ruh sağlığı yanında inanç ve ahlak bakımından da sağlıklı, irade ve akıl yönünden sağlam ve duyarlı, ailesine ve ülkesine faydalı insanlar yetiştirmek için çocukları küfür ve şirkten, kötü arkadaştan, haramlardan, yanlış inanç ve düşüncelerden ve bunları yayan neşriyattan da koruması gerekir. Bu konuda en büyük görev aileye düşmektedir. Aile ise anne-baba yanında kardeşler, amcalar, dayılar, halalar, dedeler ve ninelerden oluşur. Akrabaların her birisinin derecesine göre yakınlarını görüp gözetme ve eğitme sorumluluğu vardır.