1mod.io
Sosyal Medya
Plugin Install : Cart Icon need WooCommerce plugin to be installed.
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Giriş
  • Kayıt
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat
Hürriyet Hukuk İktisat
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa HUKUK

MECELLE-İ AHKAMIN KURALLARI

İmam-ı Azam ve Şafiî İslam Hukukunu Sistemleştirmiştir

M.Ali KAYA M.Ali KAYA
27 Mart 2021
HUKUK
0
MECELLE-İ AHKAMIN KURALLARI
Share on FacebookShare on Twitter

M. Ali KAYA
İslam Fıkhının sistemli hale gelmesi İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ve Mezheplerin ortaya çıkması ile başlamıştır. İmam-ı Şafi (ra) “Usul ve Metot” ilminin kurallarını koyarak metotlu hale gelmesini sağlamıştır. İlim, metotlu ve sistemli bilgidir. Yığma bilgi malumat olur ancak ilim olmaz.

Fıkıh İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye (ra) göre “Kişinin lehindeki ve aleyhindeki hükümleri bilmesidir.” Kişinin lehine olan en önemli hükümler imana ve itikada ait hükümler olduğu için İmam-ı Azam “İtikat İlmine” “Fıkh-ı Ekber” adını vermiştir. Daha sonra “Fıkıh, ibadet, muamelât ve ukubata” ait ilimlerin “Kelam ve Akaid” de “İtikada” ait ilimlerin toplandığı ana dallar halinde sistemleşmiştir.

Osmanlı’nın “Kanun-i Esasi” ile başlayan son döneminde ve “Meşrutiyet ve Hürriyet” döneminde Fıkıh İlmi daha sistemli hale getirmek üzere ulema bir araya gelmiş ve “Mecelle-i Ahkâm-ı Sultaniye” adı altında mükemmel bir çalışma başlatmışlardı. Devlet “Hürriyet” dönemine geçince ilimde de inkişaflar başlamıştır. Zira hürriyet ilmin gelişmesini sağlayan ortamı oluşturur. Ama ne ki daha sonra gelen istibdat ilmi yeniden baskı altına alarak gelişimine engellemiş ve fıkıh dalında yapılan çalışmalar da yine Meşrutiyet dönemine has kalmıştır.

Mecellenin kural haline gelmiş olan bazı hükümleri:
1. Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir: “Ameller niyetlere göredir” hadisinden kaynaklanan bir kuraldır. Bir işi hangi niyet ve amaçla yapıyorsanız hüküm ona göre verilir. Riya niyeti ile kılınan namazın sevabı değil, günahı vardır. Sünnet-i seniyyeye uyularak ibadet niyeti ile yapılan ticari veya beşeri bir muamele ibadet sayılır.

2. Şek ile yakîn zail olmaz: Şüphe ile abdest ve namaz bozulmaz. İnsanın aklına gelen şüpheler imana zarar vermez. Zira bir delilden kaynaklanmayan şüphelerin bir değeri yoktur. Karadeniz’in şu anda yerinde olduğuna yakînimiz var, ama aynı denizin bala ve pekmeze dönüşmesi veyahut suyunun çekilerek yok olması ihtimali bizim yakînimize zarar vermez. Zira imkân-ı zâtî bir delilden kaynaklanmadığı için bizim ilmimize ve kesin bilgimize bir zararı yoktur.

3. Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır: Bir şey eskiden nasıl kullanılıyor ise sonradan da o halin devamı esas alınır. Bir yerden yol geçiyor ve insanlar da orayı yol olarak kullanıyorlar ise, daha sonra orası bir başkasına tarla veya bahçe olarak satılamaz. Bir bina eğitim veya ibadet amacı ile kullanılıyor ise daha sonra orası amaç dışında bir başkasına devredilemez. Zira bunda halkın maslahatı ve faydası vardır. Toplumun menfaati şahsın menfaatine feda edilemez. Edilse bir kişinin faydası yüzünden toplum zarar görür, bu ise bir haksızlıktır.

4. Berat-i zimmet asıldır: Bir kimsenin suçlu olmaması, bir malın helal olması asıl ve esastır. Suç sabit olmadıkça kişi suçlu sayılamayacağı gibi, haramlığı konusunda kesin delil olmayan bir mal helal kabul edilir.

5. Kelamda asl olan manay-ı hakikidir: Mecazi mana ve teşbih ve istiâre gibi bir kelamın uzak manaya delaleti ancak karinelerle sabit olur. Karine ve teville kelama mana verilmez. Verilse ancak bir delile istinaden olur. Hakkında hüküm verilecek mana ise kelamın hakiki manasıdır.

6. İçtihat, içtihat ile nakz olunmaz: Bir müçtehidin yaptığı içtihat diğer bir müçtehidin içtihadını ortadan kaldırmaz. Zira içtihatlar farklı sebepler tahtında yapıldığından her iki hüküm de geçerlidir.

7. Zarar ve mukabele-i zarar yoktur: İslamda zarar vermek caiz olmadığı gibi, zarara mukabil zarar vermek de caiz değildir. Biri zarar gördüğü için zarar verene mukabil zarar verme hakkı yoktur. Merciine şikâyet edilir ve zararı izale edilir.

8. Zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar: Ölüm ve büyük tehlike varsa bundan kurtulmak için ölmeyecek kadar haram olan bir sudan veya yiyecekten yemek caizdir. Haddi aşmak ve zaruret miktarını geçmek ise caiz olmaz.

9. Mani zail olunca memnu avdet eder: Oruç tutmaya mani olan hastalık ve yolculuk gibi maniler ortadan kalkınca oruç tutmak farz olur. Yine seferde namazı kısaltmak caizdir, sefer bitince bu cevaz ortadan kalkar.

10. Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur: Kaçınması mümkün olmayan iki şerle karşılaşan daha az şerli olanı tercih ederek büyük şerden kendisini kurtarır.

11. Def-i mefasit celb-i menafiden evladır: Ortada bir mefsedet ve şer varsa önce onun izalesine bakılır, sonra faydalı olan şeylerle meşgul olur. Hasta olan önce tedavi olur, sonra hayırlı ameller peşinde koşabilir. Bir eve sel suyu dolmuşsa, önce temizlik yapılır, sonra halı ve mobilya serilir. Bu nedenle haramı terk etmek, farz ibadetleri yapmaktan daha önemli ve faziletlidir.

12. Alması memnu, yani yasak olan bir şeyi vermek de memnudur: İçkiyi içmek haram olduğu gibi almak ve satmak da haramdır.

13. Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunmaz: Yazın giyilen elbise ile kışın dışarı çıkılmaz. Top ve tüfekle savaşan düşmana kılıçla mukabele edilmez. Gelişen ve değişen şartlara ayak uydurmak gerekir.

14. Örfen maruf olan bir şey şart kılınmış gibidir: Örfün kabul ettiği kurallar şart kılınmış gibi kabul edilir. Nikâhta mehr ile ticarette kar oranı gibi hususlar örfen belirlenen hususlardır. Bunlar şart gibi kabul edilir ve geçerli olur.

15. Örf ile tayin nas ile tayin gibidir: Örfün kabul ettiği hususlar hakkında şeriatın herhangi bir hükmü ve nass bulunmayan hususlarda nass gibi kabul edilirler.

16. Hatası zahir olan hususlarda zanna itibar olunmaz: Ortada görünen bir zarar varsa zanna dayanarak yok kabul edilemez ve suç sabit olmuşsa suçlu korunmaya çalışılmaz.

17. Külfet nimete ve nimet külfete göredir: Ne kadar çalışma ve gayret varsa o kadar fayda ve menfaat elde edilir. Zor şartlarda yapılan ibadet, zorluğun ve sıkıntının derecesine göre mükâfatı da büyük olur. Bu sebeple zahmette rahmet ve rahmette zahmet vardır. Hiçbir hayırlı şey kolay kazanılamaz. Nefis tembelliğe ve işten kaçmaya meyyal olduğu için insan için en hayırlı şey nefse zor gelen şeydir.

Etiketler: Beaat-i zimmetEhven-i şerFıkh-ı EkberFıkıhİçtihatMecelleMecelle-i AhkamMetotUsul
M.Ali KAYA

M.Ali KAYA

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EN ÇOK PAYLAŞILANLAR

HÜRRİYET NEDİR?

SİYASAL İSLAM NEDİR?

Hz. HÜSEYİN’İN HÜRRİYET ve HUKUK MÜCADELESİ

ÜRETİMİN GÜCÜ

HÜRRİYET VE DEMOKRASİ İSTEMEYENLER

HÜRRİYET-İ ŞER’Î

YAZI ARŞİVİ

Copyright © 2021 - Her hakkı saklıdır

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat

Hoşgeldiniz

Hesabınıza Giriş Yapın

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluştur

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm Alanları Doldurun Giriş

Şifrenizi geri alın

Lütfen şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş