1mod.io
Sosyal Medya
Plugin Install : Cart Icon need WooCommerce plugin to be installed.
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Giriş
  • Kayıt
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat
Hürriyet Hukuk İktisat
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa HÜRRİYET

AHRARLARIN DEMOKRASİYE HİZMETLERİ

"İnşallah o ahrarlar istibdâd-ı mutlakı kaldırarak tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar”

M.Ali KAYA M.Ali KAYA
26 Aralık 2021
HÜRRİYET
0
AHRARLARIN DEMOKRASİYE HİZMETLERİ
Share on FacebookShare on Twitter

M. Ali KAYA
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “İnşallah o ahrarlar istibdâd-ı mutlakı kaldırarak tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar” (Emirdağ Lahikası, 520.) buyurur.

Bu çerçevede;
1. Osmanlıda ilk olarak “Adalet, Hürriyet ve Müsavât” sloganı ile çıkan “İttihat ve Terakki Cemiyeti” vardı. Sonra onların 1902’deki ilk kongresinde ihtilaf çıktı. Devletçi olan İttihatçılar ile “Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyetçi” Prens Sabahattin’in başında olduğu Ahrarlar olarak ikiye ayrıldılar.

Ahrarlar daha sonra 1910’da “Ahrar-ı Osmaniye” adı altında partileştiler. Ancak siyaseti istibdada alet eden milletçi ve devletçi kanat olan İttihat ve Terakki özellikle 1912 meşhur “Sopalı Seçimlerde” Ahrarları baskı ve hile ile kazandırmadılar. Ancak Abdulhamid Ahrar olan Sadrazamlara hükümet kurma yetkisi vererek Mecliste çoğunluğa sahip İttihatçıların iktidarını engelledi; ancak İttihatçılar özellikle 31 Mart 1909 kalkışmasını bahane ederek Ahrarların elinden iktidarı aldılar. Duruma Selanikten gelen “Harekat Ordusu” el koydu ve Sultan Abdulhamidi azlettiler. Bediüzzaman bu olaya “Tebeddül-ü Saltanat” ve “Selaniklilerin iktidarı ele geçirmesi” olarak yorumlar.

Ama ne ki yine hükümeti tam olarak ele geçiremediler. Bu defa 23 Ocak 1913 “Bâb-ı Âli baskını” ile Ahrarların elinden hükümet alındı ve yönetim tamamen Selanikli İttihatçıların eline geçti. Onlar da zaman içinde Osmanlı’nın sonunu getirdiler.

2. 31 Mart Olayı çok önemlidir. Bediüzzaman 1909’daki 31 Mart Hadisesini şöyle değerlendirir. “Âl-i himmet olanlar o olayda sükut ettiler. Garazkar cerideler hakiki hürriyetçilerin sadasını susturdular. Meşrutiyet (Demokrasi) pek az adamların elinde kaldı. Müntesipleri de dağıldılar.” (Münazarat, 84.)

Dağılan Ahrarlar Üstadın ifadesi ile 35 sene sonra dirildiler. (1910 +35 = 1945) ve 1950’de iktidara geldiler.

3. Her parti kuruluş amacına hizmet eder. Kurumlar da öyledir. CHP Kemalizm ideolojisi üzere kurulmuştur, devamlı Lâiklik ve Kemalizmi savunur. Millet Partisi, Milli ve Manevi Değerler üzerine kurulmuştur. Devamlı olarak milletin milli değerlerini savunur gözükür ve ırkçıdır ve manevi değerlerini savunur gözükür böylede dindar değil; dincidirler. Yani dini istismar ederler. Bunların ikisi de Milletçi oldukları için bazen Milliyetçi ve Şeriatçı diye birbirlerinden ayrı parti kursalar da M. Kemal sevgidi ve Demokrasi düşmanlığında her zaman bir araya gelebilirler. Özellikle “Bekâ Meselesi” diye daima birbirlerini desteklerler. Kuruluş amaçları budur.

4. Millet Partisi (MP) CHP tarafından 1948 yılında DP’yi bölmek için Fevzi Çakmak’a kurdurulmuş bir muvazaa partisidir. Muvazaa, yani “danışıklı dövüş” demektir. Amaç Demokrasiyi ülkeye hakim kılan DP’yi bölmek ve yok etmektir. DP’yi CHP’ye karşı yumuşak muhalefet yapmakla suçlayarak daha sert muhalefet ve daha dindar görünüm ile çıktı ve 1946’da 64 milletvekli çıkaran DP’den 30 milletvekilini trasnfer etti. DP’yi ikiye böldü.
Ama DP 1950 seçimlerinde milletin desteği ile CHP’yi de MP’yi de bitirdi. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde % 55 oy alarak 487 Milletvekilinin 416’sını alarak iktidar oldu. CHP % 39 oy aldı 69 milletvekili çıkardı. MP ise % 4.6 oy alarak sadece 1 milletvekili çıkarabildi.

5. Bundan sonra “Fitne Hareketi” başlatıldı. Başarılı olmadı. CHP İhtilaller dönemini başlattı. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 hep CHP’nin ve Millet Partisi versiyonları olan MHP ve MSP (Saadet Partisi) desteklediği ihtilallerdir. Bütün ihtilaller Hürriyetçi, Ahrar ve Demokratların iktidarı zamanında onları iktidardan düşürmek için yapılmıştır. İhtilale sebep olarak gösterdikleri şeyleri de yapanlar, (Anarşi ve Terör gibi) yine onların kendilerinin yaptığı ve yaptırdığı şeylerdir.

6. Her ihtilal bir partiyi doğurmuştur. Bunlar ihtilallerin kurdurduğu Muvazaa Partileridir. Amaç Demokrasinin ve DP’nin ve onun devamı olan partilerin iktidarını önlemektir. 1960 ihtilali MHP’yi doğrudu. 1971 Muhtırası MSP’yi 1980 ihtilali ANAP’ı ve 28 Şubat 1997 AKP’yi kurdurmuş ve iktidara getirip DP ve Devamı olan AP ve DYP’nin önünü kesmiştir. Amaç istibdadı devam ettirmek ve Hürriyetçi Demokrasinin önünü kesmektir. Aynen öyle olmuştur.

7. Siyasette kişilerin yanlışları ile siyasetin yanlışını birbirine karıştırmamak gerekir. Irkçı ve ideolojik, devletçi ve milletçi siyasi partiler yanlış siyasettir. Bu siyaseti takip eden dindar, vatanperver ve demokratlar dine, vatana ve demokrasiye hizmet etmezler. Irkçılığa, o partinin kuruluş amacı olan ideolojiye hizmet ederler, demokrasinin ve hürriyetin önünü tıkarlar. Bu da ülkeye yapılacak en büyük ihanet ve zarardır.

Bu sebeple bunların bütün siyaseti Demokratların ve DP’de olan siyasetçilerin yanlışlarını, dinde lakayt olmalarını ve hatalarını nazara vererek milletin onlara teveccüh etmesine engel olmaya çalışırlar. Ülke için hiçbir projeleri ve faydalı fikirleri yoktur. Amaçları tamir değil tahriptir. Bu sebeple daima tahirbatçı ve tenkitçidirler. Hep siyasetleri şahısların hataları üzerindendir.

8. İyi adamın yanlış yerde durması tehlikelidir. Peygamberimiz (asm) “Kim hangi kavmin sayısını artırıyor ise ondandır” buyurur. Bu sebeple “Benim ayağım burda ama gönlüm DP’de” diyenler yalancıdırlar veya kendilerini aldatıyorlar.

Siyaset şahıs üzerine değil, misyon üzerine yürür. Siyaset şahıs oldaklı değildir, fikir odaklı olmalıdır. Siyasetçiler iddiaları, söylemleri ve sloganları ile değil, icraatları ile değerlendirilirler.

9. Muhalefet iktidarı eleştirmek için vardır ve meşrudur. Demokrasinin de gereğidir. Demirel “Her ülkede iktidar vardır; iktidarı demokratik ve meşru yapan muhalefetin bulunmasıdır” demiştir. Bediüzaman da “Her hükümette muhalifler bulunur. Hz. Ömer-i Adilin hükümetini beğenmeyen gayr-i müslimler vardı ve hürriyet içinde muhalefetine dokunulmuyordu. Muhalefet meşru bir adalet unsurudur” buyurmaktadır.

Hükümetin icraatını eleştirmek ve onların yanlışlarını ortaya koyarak doğru icraat yapmalarına yardımcı olmak Muhalefet Partilerinin ve özellikle Hür Basının görevidir. Bu vazife ve eleştiri ihanet ve düşmanlık olarak görülemez. Zira, muhalefet iktidarı netice veren Demokrasinin ve Seçimin tenkidi değildir. İcraatın tenkididir. Ancak “Hükümet” iken kendilerini “Devlet” zannedenler muhalefeti ihanet ve vatan hainliği ile suçlarlar. Bu ise dikta hevesinin neticesidir. Halbuki Demirel’in dediği gibi “Devlet baştır, millet gövdedir, hükümet ise şapka gibidir. Şapka eskidikçe değişir.” Şapkayı baş yerine koymak ve şapkanın kendisini baş olduğunu iddia ederek “Ben gidersen bu vücut ölür. Ben gidersem devlet yıkılır” demesi aldatmacadır. Siyasi cerbezedir. Demokrasiyi anlamamaktır.

10. Bediüzzaman’ın desteklediği Ahrarlar, Demokrat Parti, devamı olan Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi ve günümüz DP’sinin bu ülkeye büyük hizmetleri vardır. Bu milletin ve dinin aleyhinde hiçbir kanun ve kararnamede imzası yoktur. Ama ne var ki 1960, 1980 ihtilalinde çıkan yasalar, İhtilal Hükümeti olan Ara hükümetlerin ve ANAP gibi Muvazaa Partilerinin yanlış icraatları dahi yalan ve yanlış propoganda ile DP’ye ve AP ve DYP’ye yükletilmiş, bu ülkeye yaptıkları mükemmel icraatlar, dine hizmeti ve ülkeye yaptıkları devasa yatırımlar gizlenmiştir. Özellikle İhtilali destekleyen BASIN ve Garazkar cerideler, yalancı ve yırtıcı muhalefet partileri halkın gözünden Demokratları düşürmek için yalan propogandaya çok önem vermişlerdir. Bu sebeple Bediüzzaman “Siyasette lafız mananın tersidir.” “Günümüz siyaseti yalana çok fazla revaç vermiştir” buyurmuştur. Ama ne var ki cahil halk doğrulara değil yalana daha fazla inanmak zorunda kalmaktadır. Zira “Yalanı ne kadar fazla ve ne derece yüksek perdeden söylerseniz insanları o derece inandırırsınız” ifadesi Hitlere aittir. Bu yalancı siyasetin birinci prensibidir.

11. Bediüzzaman sözlerini şöyle bağlar: “Evet her bir adam vatanla, milletle, hükûmetiyle alâkadardır. Fakat bu alâkadarlık, muvakkat cereyanlara kapılıp millet vatan, hükümetin menfaatini bazı şahısların muvakkat siyasetlerine tâbi’ etmek, belki aynını telâkki etmek çok yanlış olmakla beraber; o vatanperverlik, milletperverlik hissinden ve vazifesinden herkese düşen vazife bir ise, kendi kalb ve ruhundan, idare-i şahsiye ve diniye ve hâkeza: Çok dairelerden hakikî vazifedar olduğu hizmet ve alâka ve merak on, yirmi belki yüz’dür. Bu ciddî ve lüzumlu bu kadar çok alâkaların zararına olarak, o bir tek lüzumsuz ve ona göre mâlâyâni olan siyaset cereyanlarına feda etmek, divanelik değil de nedir?” (KL, 66.)

Bediüzzaman burada dikkatimizi iki şeye çekmektedir. “Birincisi, hükümetin ve ülkenin menfaati, ikincisi ise bazı şahısların muvakkat siyasetleri…” Bu iki hususu iyi tespit ederek birbirinden ayırmak gerekir. Örnek verecek olursak cinayetten ve yolsuzluktan yargılanan bir milletvekili siyasi partiyi ve nüfuzunu kullanarak “dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmak için” milletvekili olur ve hükümetin menfaatini şahsi menfaatine tabi ve alet yapmış olmaz mı? Cem Uzan örneğinde olduğu gibi dünya çapında bir dolandırıcı benim güzel ülkemde siyasi parti kuruyor ve %8 oranında oy alıyor ve siyasi arenayı birbirine katarak ülkemin siyasi geleceği ile oynayabiliyor. Liyakatliler meclis dışında kalırken liyakatsiz ve çapsız birçok silik insan milletvekili olabiliyor. Bu gibi liyakatsiz insanlardan kim yararlanır? Birincisi liderleri. Onlarla istediği gibi oynar. İkincisi, adı ne olursa olsun gizli güçler. Onlar aracılığı ile kendi emellerini gerçekleştirebilir. Olan ülkeye olur. Bu durum “vatan ve hükümetin menfaatini bazı şahısların muvakkat siyasetlerine tâbi’ etmek” değimlidir?

Siyaset uzun soluklu bir hizmet yarışı ve çok geniş bir dairedir. Siyaset her önüne gelenin yapacağı basit bir iş değildir. Her şeyden önce “Siyasetin Felsefesini” iyi bilmek, öğrenmek ve kavramak gerekir. Yoksa alel-amya körü-körüne yapılan bir siyasetin gerek ecnebilerin gerekse menfaat odaklarının oyuncağı olmaktan öte bir sonuç vermeyeceği yaşanan tecrübelerle ve çekilen sıkıntılarla daha sonra anlaşılacaktır. Ama olan ülkeye ve millete olacaktır. Sonra çıkıp soracağız. Ecnebiler 40 senede şu kadar ilerlediler. Biz 80 senedir neden onların arkasından gidiyoruz ve bir türlü düzelemiyoruz?

Sonuç:
Ahrarlar, hürriyete ve insan haklarına hizmet ettikleri için hukuka ve iktisada hizmet etmiş, şahısların değil prensiplerin ve ilkelerin arkasından gitmiş ve tüm insanlığı hizmeti esas almışlardır. Bundan yararlanacak olan insanlıktır. Hürriyet, hukuk, adalet, barış, ittihad, ittihad-ı İslam ve dünya barışı ancak bu şekilde hürriyetçilerin iktidarı ve ülkeye hizmetleri ile sağlanabilir.

 

Etiketler: 31 Mart OlayıAbdulhamidAhrar-ı OsmaniyeAhrarlarAhrarlar ve DemokrasiBediüzzamanCHPdemokrasiDPKemalizmLaiklikmeşrutiyetMillet PartisiMuhalefetTebeddül-ü Saltanat
M.Ali KAYA

M.Ali KAYA

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EN ÇOK PAYLAŞILANLAR

HÜRRİYET NEDİR?

SİYASAL İSLAM NEDİR?

Hz. HÜSEYİN’İN HÜRRİYET ve HUKUK MÜCADELESİ

ÜRETİMİN GÜCÜ

HÜRRİYET VE DEMOKRASİ İSTEMEYENLER

HÜRRİYET-İ ŞER’Î

YAZI ARŞİVİ

Copyright © 2021 - Her hakkı saklıdır

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat

Hoşgeldiniz

Hesabınıza Giriş Yapın

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluştur

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm Alanları Doldurun Giriş

Şifrenizi geri alın

Lütfen şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş