M. ALİ KAYA
Giriş
Hürriyeti insanın Allah’ın verdiği aklı ve iradeyi kullanması demektir. İrade seçim hürriyeti demektir, akıl ise düşünce ve fikir üretme ve bunu diliyle anlatmayı sağlayan insanın en değerli aletidir. İnsan düşünceden ibarettir. Düşünmeden eyleme geçemeyiz ve insanın her yaptığı şey düşüncesinin ürünüdür. Bu sebeple insan için “ne düşünüyorsanız siz osunuz” denir.
Düşünmek ve fikir üretmek insana has bir özelliktir. İnsan düşünceleri kadar değerlidir. Düşünmeyen insan, insan sayılmaz. Düşünce ve fikir hürriyetinin olmadığı ve insanın kendisini baskı ve korku altında hissettiği durumlarda sağlıklı fikir üretemez. Bu da kişinin ve toplumun gelişimini engeller ve insanı köle, toplumu da köle toplumu haline getirir.
Düşünce ilmin kaynaklarından birisidir. Düşünemeyen insan ve toplumlar ilim üretemezler, maddi ve manevi gelişme kaydedemezler; aksine hayvanlar gibi yeme, içme ve gününü gün etmeden başka bir şey yapamazlar. Bu sebeple düşünce ve fikir, ilim ve din hürriyeti çok önemlidir.
İlim ve fikir, din ve vicdan ve düşünce hürriyeti nedir?
1. Düşünce günah ve suç sayılmaz. Zira yüce Allah “İşlemediği, yapmadığı ve eylem haline getirmediği düşüncelerden dolayı insanı sorumlu tutmaz.” Peygamberimiz (asm) “Allah iyilikleri de kötülükleri de takdir etmiştir. Sonra bunu meleklerine açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmayı düşünür ve sonra da yapamazsa Allah ona tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer o iyiliği düşünür de düşündüğünü gerçekleştirirse, Allah kendi katında on, yedi yüz ve daha fazla katı sevap yazar. Kim bir kötülük düşünür de düşündüğünü yapmazsa, Allah buna günah yazmaz, hatta yapmadığı için sevap yazar. Eğer o kötülüğü düşünür ve yaparsa, Allah sadece bir günah yazar. Allah ancak kendi eliyle helâke gidenleri helâk eder.” (Buhârî, Rikak, 31; Müslim, İman, 207, 208.)
2. İyi ve güzel düşünce ve hayaller insanı mutlu ve mesut eder. Akıllı insan iyi niyete ve güzel düşüncelere sahip olan insandır. Bediüzzaman “Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır” (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 457.) buyurur.
3. İnsanın aklına gelen vesvese ve imana dair olan şüpheler dahi insanın imanına zarar vermez. Bu düşünceler şeytandan gelir. Ancak kişi bu düşünceleri aklen kabul etmemelidir ve bir bilene sorup öğrenerek imanını daha güçlü hale getirmelidir. Peygamberimize (asm) bu konuda sorulan bir soru üzerine Peygamberimiz (asm) “Sizin imanınıza zarar gelir korkusu imandan gelir. Bu da size zarar vermez” (Müslim, İman, 209; Ebu Dâvud, Edeb, 118.) buyurdular.
4. İnsanın insanlığı “hürriyet” ile başlar. Hürriyetin olmadığı yerde kölelik vardır. İslamiyet köleliği kaldırmış ve hürriyeti getirmiştir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256.) “Hak ve hakikat Rabbinizden gelmiştir, dileyen iman etsin, dileyen küfretsin” (Kehf, 18:29.) buyurarak insanlara hürriyetin en geniş hakkını vermiştir. Yüce Allah zorlama ile imanı kabul etmediğini ifade etmiş, akılın iknası ve kalbin kabulünü istemiş, aksi taktide en büyük tehlike olan ve insanlığı öldüren “Nifak” hastalığının yayılacağına dikkatimizi çekmiştir.
5. Bediüzzaman Osmanlı devletinin 1876 I. Meşrutiyetin ilanı öncesi ve sonrası “Hürriyet” tartışmaları yaşandığı dönemde hürriyeti “Hürriyet ateştir ve kafirlere hastır. İslam’da hürriyet yoktur. Hürriyeti savunmak küfürdür” diyen Hizanlı Şeyh Selim, Medrese hocaları ve tekke mensuplarına mukabil “Hürriyet Allah’ın Rahman isminin gereğidir ve insana en büyük rahmetidir, imanın da hassasıdır” diye cevap vermiştir.
6. “Hürriyet nasıl imanın hassası olur?” diyenlere cevaben Bediüzzaman “Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez, bir bîçareye tahakküme dahi tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet…” (Münazarat, s.178.) cevabını vermiştir.
7. Hürriyet başıboşluk, nefsin istediğini yapmak ve sorumluluktan kaçmak değildir. Bu hayvanlara ait bir hürriyettir. Hürriyet iyiyi yapmanın önündeki engelleri kaldırmak, kötülükle mücadele etme hürriyetidir. Bu da insanın diğer insanlara ve yöneticilere olan ilişkilerine bakar ve onlara karşıdır. Yoksa Allah’a itaatsizlik, sorumluluktan kaçmak ve günah işleme, nefsine, hayvanlara ve insanlara zulmetme hakkı demek değildir. Bediüzzaman “Hürriyet ne nefsine ve ne de başkasına zarar vermemek, meşru hareketlerinde hür olmaktır” der. Ayrıca “İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu, şeriat da hürdür, meşrutiyet de… Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz” der. Başkasının bir suçu işlemesi bir başkasına suç işleme hürriyeti vermez. “Suç işleyenindir” “Birinin hatası ile bir başkası sorumlu tutulamaz.” (Fatır, 35:18.)
8. İslam hürriyeti getirmiştir. Peygamberimiz (asm) “İslam’da zarar vermek de zarar görmek de yoktur.” (İbn-i Mâce, Ahkam, 17.) “Mukabele-i bil-misil, yani zarara karşı zarar vermek de caiz değildir.” Suçluların cezasını yetliki olanlar ve büyük suçlarını cezalarını da yetkili mahkemeler ve hakimler verir. İslam toplumda huzur ve asayişin bozulmasını ve anarşiyi yasaklamıştır.
9. Hürriyet kişinin Allah’tan başkasına eyvallah dememesidir. Hürriyetin en geniş tarifini Fatiha Suresinde buluruz. “Ya Rab Senden başkasına ibadet etmeyiz, Senden başkasından da yardım talep etmeyiz” (Fatiha, 1:5.) deriz. İnsana karşı hürriyet Allah’a itaati iktiza eder. Bu durumda insan tam hür olur.
10. Düşünce hürriyeti “ifade hürriyeti” demektir. Bu da “Basın ve yayın hürriyetini” gerektirir. İfade edilmeyen düşünce zaten yasak olamaz ve hiç kimse insanların hayal kurmalarına engel olamaz. İstenen düşünceyi ifade etme ve yayma hürriyetidir. Hiç kimse başkasına “Sana hayal etme hürriyeti veriyorum” diyemez.
11. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin en önemli maddelerinden birisi de “Düşünceyi ifade etme ve yayma hürriyetidir.” Temel ilke ve kural budur.
12. İnsan toplumda yaşamak durumunda olan medeni-i bittab varlıktır. Düşünce ve ifade hürriyeti kişisel bir haktır. Düşünce toplum içindir. Devletin görevi bu hürriyeti korumaktır.
13. Devlet kolektif düşünce üretimini teşvik etmelidir. Amaç fikir üretme ve düşünceyi teşvik etmelidir. Düşünceyi yaymak ve toplumda yaşayan insanların akıllarını çalıştırmalarını istemek gerekir. Aksi taktirde problemler nasıl çözülecek, maddi, kültürel ve manevi kalkınma, gelişme nasıl sağlanacaktır?
14. Aklı çalıştırmanın bir yolu da “Beyin Fırtınaları” meydana getirmektir. Problemlerin çözümü için gerek kurumsal gerekse toplumsal olarak beyin fırtınalarına ihtiyaç vardır. Ta ki çalışan beyinlerin ürettiği fikirler problemleri çözsün ve gelişime katkı sağlasın.
15. Düşünceden zarar gelmez. Düşünceye kelepçe vurulmaz. Düşünce ve ifade hürriyeti terörü doğurmaz. Terör bir eylemdir. Bediüzzaman “Hükümet el bakar kalbe bakmaz” buyurarak devletin görevini zararlı eylemlere karşı asayişi korumak için müdahale edebileceğini ifade eder. Asayişi bozan ve teröre sebep olan husus düşünce ve ifade hürriyetinin kısıtlanması ve faydalı eylemlerin yasaklanmasıdır.
16. Bir toplumda en büyük despotizm ve ülkeye en zararlı yasak düşünceyi öldürmek ve düşünceyi ifade etmeyi yasaklamaktır. Bu en büyük zulümdür. Hukukçular “Küfür devam eder, zulüm devam etmez” demişlerdir.
17. Maddi baskılar ve ifade hürriyetine getirilen kısıtlamalar o düşünce ve fikrin daha da güçlenmesine ve köklenmesine hizmet eder. Bediüzzaman “Maddi tayikler ehl-i meslek ve fikre galebe etmediği gibi daha ziyade nifak ve terfika verir” buyurur.
18. Hak ve hakikat doğrulukla beraberdir. İslamiyet doğruluğu emretmiş, yalanı ve yalancılığı ve insanları aldatmayı yasaklamıştır. Bediüzzaman “En büyük ders doğruluk yolunda ölümü istihkar dersi vermektir” buyurur.
19. Doğru bir tane değildir, doğrular vardır. Hak bir değildir, hak görüşeler vardır. Bunlar ancak hürriyet içinde ortaya çıkar. İslamiyet dört hak mezhebi kabul eder. Böylece hakkın, doğrunun bir tane olmadığını kabul eder. Farklı görüş ve fikirlerden hakikatler ortaya çıkar.
20. Doğruları konuşmak ve doğruluğu hakkı hâkim kılmak ancak İlim ve Fikir Hürriyeti ile mümkündür. Batılda ve yanlışta olanlar hak ve hakikate düşman oldukları ve davaları da batıl olduğu için hakkı ve hakikati yasaklamakla kendi batıl davalarını hâkim kılmak isterler. Bu sebeple yasaklar ve zulümler haksızların ve zalimlerin işidir. Davası ve sözü hak ve hakikat olanlar batıl düşünce ve davalardan korkmazlar. Zira akıl ve ilim hakkı tespit eder, batılı reddeder ve çürütür. Selim akıllar ve temiz kalpler ve sağlıklı vicdanlar hakkı kabul eder.
21. Peygamberimizin ve sahabelerin davası, mücadelesi hak ve hakikat, doğruluk, hürriyet, din ve vicdan hürriyeti, fikir ve ifade hürriyetinin en güzel örnekleridir. Asrımızda bu davanın temsilcisidir ve mücadelesi de “İlim, fikir, din ve vicdan hürriyeti” mücadelesinin en güzel örneğidir.
22. Kur’an-ı Kerim haksızlık ve zulmü yasaklar “hür düşünceyi” emreder. “Aklınız yok mu?” “Aklınızı çalıştırın?” “Düşünün” “İbret alın” “Hiç düşünmez misiniz?” buyurarak akla hitap eder. Aklı çalıştırmayanları bir rezillik içinde bırakırız” (Yunus, 10:100.) buyurur.
23. Yüce Allah “Şura Suresi”ni inzal buyurarak “İstişare”yi emreder. Yüce Allah “Müminlerin işleri aralarında şura iledir” (Şura, 42:38.) buyurur. İstişare hür düşüncelerle gerçekleşir. Meşveret hür fikir alışverişidir. İstişareler farklı düşüncelerin hür bir şekilde ifade edildiği ve ortak aklın bulunmaya çalışıldığı, hak ve hakikatin ortaya çıkmasına, haksızlıkların giderilmesine ve problemlerin çözülmesine hizmet eden toplantılardır. İhlaslı istişareden “Tesanüt” çıkar ve çözüm üretilir. Ayrılıklara sebep olan ve problem üreten toplantılar “Haklı meşveret” sayılmaz ve kararlar da doğru olmaz. İstişare hakkı bulmak ve tesanüdü sağlamak içindir, haksızlık yapmak ve zulme sebep olmak için yapılan istişareler dinimizce meşru değildir. Şartlarına uyulmayan abdest ve namazın abdest ve namaz olmayacağı gibi…
24. Sahabeler ve Hulefa-i Raşidin yanlışlara engel olmuş, doğrulara destek olmuştur. Halkın da öyle olmasını istemiştir. Sahabeler halife Hz. Ömer’i ve Hz. Muaviye’yi “Yanlış yaparsanız sizi kılıçlarımızla doğrulturuz” demişler ve hesaba çekmişlerdir. Hz. Ömer (ra) “Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde, uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur” diye yanlışların kendilerine söylenilmesini ve tenkit edilmesini istemiştir.
25. Şuraların ve meşveretlerin ve hakemlerin doğru karar vermeleri önemlidir. Haksız karar tatbik imkânı bulamaz ve ittifak yerine ihtilafı doğurur, fayda yerine zarar verir. Nitekim Hz. Ali (ra) “Hakem”i kabul etti; ama hakemlerin kararlarını kabul etmedi.” Orada hakemler sadece sözcü durumunda idiler. Her iki tarafta da heyetler vardı ve istişare ediyorlardı. Bu müzakereler yaklaşık altı ay devam etti.
26. “Din nasihattır.” (Müslim, Îmân, 95; Buhârî, Îmân, 42; Ebû Dâvûd, Edeb, 59; Tirmizî, Birr, 17; Nesâî, Bey’at 31, 41.) Dinde nasihat vermek ve nasihat dinlemek vardır. Ayrıca “Emr-i maruf ve nehy-i ani’l-münker” dinin bir esasıdır. Bu da hem nasihatı, hem tenkidi gerektirir. Nasihat dinleyene verilir; dinlemeyip yanlış yapmaya devam edenler de tenkit edilir. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir” (Müslim, İman, 78; Tirmizî, Fiten. 1; Nesaî, İman, 17; İbn Mâce, Fiten, 20.) Marufu emretmek, münkerden alıkoymak sorumluluğunun ağır bir yük olduğunu Hz. Peygamberimizin (asm) şu buyruğu ortaya koymaktadır: “Bana hayat bahşeden Allah’a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388). şu âyet de ibretle düşünmeyi gerektirmektedir: “İsrailoğulları birbirlerine hiçbir münkeri yasaklamadılar. Yemin ederiz ki yapmakta oldukları şey çok kötü idi.” (Mâide, 5:78-79.) Yine başkâ âyetlerde müşriklerden başka, müminlerin karşısında münkeri emreden, marufu yasaklayan, böylelikle Allah’ın emir ve yasaklarına karşı çıkarak, emredilenin tam tersini yapan münâfıklar da zikredilir. (Tevbe, 8:67.) Bütün bunlar Hürriyeti gerektir. Hürriyetin olmadığı yerde ne nasihat verilir ne dinlenir ve ne de Emr-i maruf yapılır.
27. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri hayatı boyunca “Fikir ve düşünceleri kısıtlanarak” “Dine ve Vicdana baskı yapılarak” haksız ve hukuksuz olarak istibdat ve baskı altında kaldı. Mahkemede “Bana hürriyetimi verin. Ben ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam!” dedi. İnsanca, İslam’ca ve hür yaşamak istedi.
28. Devletin en büyük görevi Temel insan haklarını korumak ve özellikle “Din ve Vicdan” “Düşünce ve Fikir” hürriyetini, yani ifade ve ibadet hürriyetini sağlamaktır. Peygamberimiz (asm) Yahudi ve Hristiyanlara bu konuda büyük hak ve hürriyetleri tanımıştır. Hürriyet başkalarını hürriyetini korumak içindir. İfade hürriyeti farklı düşüncelere hürriyettir, din ve vicdan hürriyeti başka dinlere hürriyet tanımak içindir.
29. Düşünce “Ceza Hukuku”nun alanına girmez. Ceza hukuku yasak olan eylemleri cezalandırır. Düşünce bir eylem değildir. Hz. Ali (ra) kendisini ölümle tehdit eden Haricilere “Siz fikirlerinizde serbest ve hürsünüz. Ancak kan döker, can yakar, cana, mala ve namusa tecavüz ederseniz hukuk namına sizi cezalandırırım” demiştir. Onlar da kan dökmüş can yakmış ve savaş için saldırmışlardır. Hz. Ali’de (ra) toplumun asayişi ve hukukunun korunması adına onlarla savaşmıştır.
30. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Hükümet ele bakar kalbe bakmaz. Asayiş ve emniyete dokunmamak şartıyla hiç kimse vicdanı ve kalbiyle kabul ettiği fikrinden dolayı mesul olmaz” demiştir.
31. İhtimaller üzerine hüküm bina edilmez. “Kamu düzenini bozabilir” “Asayişi ihlal edebilir” ihtimalleri ile fikir ve düşünce yasaklanamaz. Her insan bir cinayet işleyebilir. Bu ihtimalle insanlar hapsedilir mi? Her kibrit bir binayı yakabilir ve her araba kaza yapabilir. Bu ihtimalle kibritler imha edilir mi, arabalar trafikten men edilebilir mi? Hz. Ali (ra) kendisini tehdit eden birisinin hapsedilmesini isteyenlere “Henüz eylemini gerçekleştirmemiştir ne diye hapsedeyim” demiştir. Eylemsiz suç olmaz, suçsuz ceza verilmez.
32. Engin düşünce ve fikir hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti “Asr-ı Saadette” yaşanmıştır. Peygamberimiz (asm) hürriyeti ve hukuku tüm insanlar için uygulamıştır. “Kim bir zımmîye eziyet ederse ben onun hasmı olurum” (Ebu Davud, Harac, 31-33.) buyurmuş ve Müslümanların gayr-i Müslimlerin hak ve hürriyetlerini korumalarını emretmiştir. Peygamberimize (asm) ve sahabelere baskı ve zulüm yapanlar, fikri ve dinî düşünceleri yasaklayanlar müşrikler olmuştur. Bu zamanda da “Laiklik” adı altında din ve vicdana baskı yapanlar ve devleri resmî ideoloji üzerine temellendirerek farklı düşünceleri ve fikirleri yasaklayanlar müstebitler ve zalimler olmuştur.
33. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256.) ayeti insanların imana ve ibadete zorlamanın olmayacağını ifade eder. Hukukta ise haklar yargı kararları ile zorla alınır ve hak sahiplerine verilir. Suçlular hükümet eliyle yakalanır ve cezalar verilir. Bu dinde zorlama yoktur ayetine aykırı değildir. Zira “Dinde zorlama yoktur; hukukta ise zorlama vardır.”
34. Devlet dinler ve fikirlere eşit mesafededir. Temel insan haklarından “Din ve Vicdan Hürriyeti” ve “Düşünce ve Fikir Hürriyetini” korumaktır. Bu sebepler devlet ideolojik ve din devleti olmaz. Hürriyet ortamını hazırlar. Barış ve huzur ortamını oluşturur. Devlet hukukun teminatıdır. Halk devletine güvenir ve suçlular devletten korkar, suç işlemeyenler de devletin adaletine güvenerek hürriyet içinde çalışır. Böylece ülke mamur olur. Bu sebeple “Devlet tarafsızdır, devletin resmî görüşü ve ideolojisi olmaz.” Demokratik devlet ideolojik, ırkçı ve ruhani teokratik olmaz. Demokratik devlet hukuk devletidir. İslami yönetim de hukuk devleti, yani adil devlettir. Devletten istenen de budur. Devletin varlık sebebi hürriyet, adalet ve güvenliktir.
35. Bağnaz ve radikal düşünceler istibdat ve baskıdan, din ve vicdan hürriyetinin, düşünce ve fikir hürriyetinin yasaklanmasından ve kısıtlanmasından doğar. Bediüzzaman “Batıl mezhepleri doğuran istibdad-ı siyasidir” demektedir. Hürriyet içinde farklı görüşler ortak noktalarda ittifak edebilir ve radikalizm ortadan kalkar, aykırı görüşler fertlerin istidat ve kabiliyetlerine has kalır ve genel kabul görmez. Bu sebeple ırkçı ve ideolojik düşüneneler ile radikal düşüncelere sahip olanlar hürriyetçi ve demokrat olamazlar.
36. Hürriyet adaletin ön şartıdır. Hürriyetin olmadığı yerde adalet sağlanamaz. Zira ekmeğimi falan çaldı demekten korkulan bir yerde hakim adil hüküm veremez. Korku ve kaygıların hüküm sürdüğü yerde doğrular söylenemez. İnsanlar birbirine güvenmez ve şüpheci bakar. Yönetimden korkulur, yönetime yağcılık yapılır, yalancılık, sahtekarlık ve münafıklık çoğalır. Her şey istismar edilir ve doğruluk ortadan kalkar.
37. İslam dünyasının ve Orta Doğunun geri kalmasının sebebi İstibdattır. İstibdat baskı ve zulümdür. İstibdattan herkesten çok Müslümanlar zarar görmüştür. Asyanın bahtını ve İslamiyetin taliini açacak olan yalnız ve yalnız Hürriyet ve Demokrasidir.