M. Ali KAYA
Manevi hürriyetler alanı ne kadar geniş tutulursa tutulsun manevi alan içinde kaldığı sürece başkasını rahatsız etmez. Daha çok bilgili ve dindar olmanın kimseye bir zararı yoktur. Bu sebeple manevi hürriyet alanı oldukça geniş tutulmalı ve sınırlandırmalar kaldırılmalıdır.
Ancak manevi hürriyetlerin genişliği toplumun bilgi ve uygarlık seviyesi ile doğru orantılıdır.
Din ve vicdan hürriyeti beraber kullanılan iki terim ve ıstılah olmakla beraber vicdan hürriyeti farklı inançları ve inanmamayı da kapsadığı için daha geniştir. Din hürriyeti vicdan hürriyetinin kapsamı alanı içindedir.
**
Din hürriyeti içinde akıl, ilim, fikir ve düşünce hürriyeti de vardır. Zira dini akıl, ilim ve fikirden bağımsız düşünemeyiz. Zira dinin muhatabı akıl ve vicdan, fkir ve kalptir. Bilgiden inanca kadar uzanan bir sonuçtur iman.
Bediüzzaman iman ve itikada giden yolu yedi mertebeye ayırır. Tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz’an, iltizam ve itikad.
Yani insan bir şeyi önce hayalinde canlandırır, sonra tasavvur eder, sonra aklen idrak etmeye çalışır. Bir şeyi akılla kavradıktan sonra eğer doğru olduğuna kanaati varsa, tasdik eder. Sonra iz’an mertebesi gelir. Yani kalben kesin kanata varır. Sonra iltizam gelir, yani ona taraftarlık gösterir, sonra itikad ve iman eder. (Sözler, Lemaat, s. 1148.)
**
Din hürriyeti sorumluluk ve vazife duygusu ile de ilgilidir. Dinde imanın gereği olan “takva ve salih amel” vardır ki insanın hem aklını hem duygularını hem de davranışlarını düzenleyerek “insan-ı kamil” mertebesine çıkarıp bulunduğu toplumda “model insan” haline getirir.
Bu nedenle din hürriyeti hürriyetlerin başında gelir.
Din hürriyetinin olmadığı yerde vicdanlara baskı vardır. En tehlikeli baskı da “Dini kullanarak” vicdanlar üzerine baskı yapmaktır. Halbuki “Kavmin efendisi ona hizmet edendir.” (Keşfu’l-Hafa, 1: 462.) hadisinin gereği olarak peygamberler de idarecidir ve idarecilerin görevi başında bulunduğu topluma hizmet etmek ve kendine hizmet ettirmemektir. Bu sebeple Bediüzzaman’ın yorumu ile “Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin.” (Divan-ı Harb-i Örfi, 22.)
**
“Din Hürriyeti” kendi dininden olmayanların din hürriyetlerini korumayı gerektirir. Aksi taktirde din baskı aracı olarak kullanılmış ve istibdada alet edilmiş olur.
Nitekim Peygamberimiz (asm) Necran Hıristiyanlarına “Eman” vermiş ve tam bir hürriyet tanımıştır. (M. Hamidullah, İslamın Hukuk İlmine Yardımları, İstanbul-1962, s. 82.) Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak ele geçirilen Tevrat nüshaları Yahudilere iade edilmiştir. (Hamidullah, İslamda Devlet İdaresi, 200, 208.)
Peygamberimiz (asm) “Kim zımmiye eziyet ederse ben onun hasmıyım” (Kenz,4: 10913.) buyurmuşlardır. Bu hadis peygamberimizin (asm) hukuka, insan haklarına verdiği önemi göstermesi açısından çok önemlidir.
Hulefa-i Raşidin bu hukuka çok büyük değer vermişlerdir. Hz. Ömer (ra) vefatından önce yaptığı son tavsiye savaş durumunda dahi zımmilerin haklarının korunmasını istemesi çok önemlidir. (Hamidullah, 22, 201.)
**
Osmanlı Devleti de din hürriyetine çok önem vermiş ve tebası olan Yahudi ve Hıristiyanları korumuş ve onlara tam bir din hürriyeti tanımıştır. Hatta Yavuz Sultan Selim Rumların bir hareketine öfkelenerek “Ya Müslüman olursunuz veya sizi buradan sürgün ederim!” demesini duyan devrin Şeyhulislamı Zembilli Ali Efendi padişaha öfke ile çıkışır ve yaptığının şeriat-i İslamiyeye aykırı olduğunu söyleyerek fikrinden vazgeçirir. (Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, Çev. Mehmet Atâ, 4: 255.)
**
Yüce Allah “Dinde zorlama ve ikrah yoktur!” (Bakara, 2: 256.) buyurarak insanın önüne geniş bir hürriyet alanı açmış ve insanın manevi hürriyetini sınırlamamıştır. Zira hürriyet baskı ve zorlamanın olmamasıdır. Selim kalpler ve salim akıllar hak ve hakikati gördüğü zaman tasdik eder. Hak dinin kaynağı ilahi ve fıtrî hak ve hakikat olduğu için zorlamaya ihtiyacı yoktur.
Sonuç olarak, Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Hürriyet Allah’ın insana ihsanı ve ikramıdır ve imanın hassasıdır.” (Münazarat, 59.)
**
Fikir Hürriyeti
Fikir hürriyeti, öğrenme, öğretme, eğitim faaliyeti, ilmî araştırma yapma, haber toplama ve basın hürriyeti; yani fikirlerini her çeşit vasıtlarla ifade etme, anlatma ve yayma hürriyetini ifade eder.
Fikir hürriyeti düşünme hürriyeti demek değildir. Zira düşünmeyi kimse engelleyemez. Fikir hürriyeti fikrini ifade hürriyeti demektir. 1789 Fransız ihtilalinden sonra yayımlanan Yurttaş Hakları Beyannamesi 11. Maddesi şöyle der: “Düşünce ve fikir ve kanaatlerin başkalarına serbestçe nakil ve ifadesi insanın en kıymetli haklarındandır. Her vatandaş serbestçe konuşabilir, yazabilir ve fikrini yayabilir. Ancak bu hakların kötüye kullanılması kanunla önlenebilir.”
**
Bediüzzaman “İnsanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmüldür” der. Doğru bilgi için araştırma, bilgiye ulaşma, doğru haberi bulma ve bunları her nevi basın ve yayın vasıtaları ile insanlara ulaştırma hürriyeti olmalıdır.
Devlet doğru bilgi, düşünce ve inancın önündeki engelleri kaldırmakla yükümlüdür.
Fikir hürriyeti “Manevi Hürriyetlerden” olduğu için son derece geniş tutulması ve doğru fikrin önündeki bütün engellemelerin kaldırılması şarttır.
**
Dinin amaçları vardır ki buna “Makasıdı’ş-Şeria” denir. Bunlardan birisi de “Aklı korumaktır.” Akıl ise doğru inanç ve bilgi ile korunabilir ve geliştirilebilir. Yanlış inançlardan yanlış düşünceler, yanlış düşüncelerden yanlış davranış ve eylemler doğar.
Amaç doğru olanı bilmek, bulmak ve yapmaktır. Bu da aklın ifart ve tefrit inanç ve düşüncelerden kurtulup doğru bilgilerle “Hikmet” ve “İstikameti” bulması ile mümkündür.
Yanlış bilgi ve inançlardan doğru sonuçlar elde edilemez.
**
Fikir hürriyeti şu alanları da kapsamına dahil eder:
1. Bilgi edinme hürriyeti: İnsanın ve insanlığın terakki ve tekamülünün ön şartı doğru bilgiye ulaşmaktır. Bu sebeple ilmî araştırmalara yapılan yatırımlar en verimli yatırımdır. Gelişmiş ülkeler bu konuda hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar.
2. Basın ve yayın hürriyeti: Bu bilgiyi aktarma ve başkalarına ulaştırmak için gerekli olan hürriyettir. Devletin görevi basın ve yayın hürriyeti önündeki engelleri kaldırmaktır.
3. Toplantı yapma ve fikirlerini ifade etme hürriyeti: Asayişi ihlal etmeden toplantı, ders, sohbet, seminer, panel, konferans, açıkoturum, basın ve yayın vasıtaları ile fikir ve düşüncelerini yayma hakkı olmalıdır.
**
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi “Her ferdin fikir ve hürriyetlerini açıklama hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden dolayı rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzu bahs olmaksızın malumat ve fikirlerini her vasıtayala aramak, elde etmek ve yaymak hakkını içerir” demektedir.
Sonuç olarak “Bir toplum ne kadar medeni ise o toplumun fertleri o ölçüde manevi hürriyetlerini kullanma imkanını bulur.” (Prof. Dr. Necati Öner, İnsan Hürriyeti, Ankara-2014, s. 101.)
**
Hürriyetçi Demokrasi Özlemi
Devletin her şeyden önce “Hürriyetçi Demokrasi”yi benimsemesi ve “Hür Seçimden” başlayarak “Hür Anayasa” ve “Hürriyeti önceleyen bir Parlamentoyu” teşkil etmesi şarttır. İdeolojik yapılanma, ırkçı ve inhisarcı yaklaşımların öne çıktığı ve Demokrasi ile Hürriyetin amaç değil, alet olarak kullanılmak istendiği bir toplumda hiçbir gelişme kaydedilemez. İnsan kaynaları da ülkenin maddi kaynakları da heba olur gider.
Hürriyetin olmadığı yerde hiçbir gelişme olmaz. Bu açıdan Bediüzzaman’ın “Ben ekmeksiz yaşarım; ama hürriyetsiz yaşayamam” sözünün değeri daha iyi anlaşılmaktadır.