M. ALİ KAYA
“Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar.”
Jhon Locke
Giriş
Toplumda yaşayan insanlar çeşitli din, dil, ırk, fikirlerde olabilirler; ayrıca ekonomik ve politik çıkar farklıklarına sahiptirler. Bu farklılık aralarında çatışmalara sebep olur. Politika ise bu çıkar atışmasına verilen genel bir isimdir. Çatışmaların bir boyutu da değerlerin paylaşımında yaşanır. Çıkarlarını elde etmek ve amaçlarını gerçekleştirmek için iktidarı ele geçirmek ve devlet imkanlarını da kullanmak isterler. Politika kimin neyi ne zaman nasıl elde ettiğini belirleyen bir faaliyettir.
Politikada “Evrensellik ve süreklilik” ilkesi vardır. Toplum düzeni için “anlaşma, uzlaşma, barış ve düzeni asgari müşterek ve ortak çıkar” olarak sağlamayı amaç edinir. Politikanın amacı kava kuvveti kaldırmak ve uzlaşmaktır. Yani, politika çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir. Geleneksel politika çizgisi “Siyaset Felsefesi” ve “Anayasa Hukuku” çerçevesinde gelişmiştir.
Politika İlmi
Klasik politika ilmi “Devleti” konu olarak ele alıyordu. Bir devlet bilimi olarak kabul ediliyordu. Zamanımızda devleti aşan bir kavram olmuştur. Devletin olmadığı yerde de politika vardır. Bu durumda “iktidar” kavramı politikanın ana konusu haline gelmiştir. Bundan sonra politika “iktidara ayar vermek ve iktidarı paylaşmak” şeklinde tarif edilmektedir. Buna değerlerin otoriteye dayalı olarak bölüşülmesi süreci de denebilir.
Siyasal kararların tahlili, sosyal yapıların karar aşamasına katkıları, siyasal katılım, sosyal yapı ve iktidar ilişkisi, siyasal değişim ve gelişim günümüz politika ilminin konuları arasına girmiştir.
Politik İlim Açısından Devlet
Devlet, milletin hukuki kişilik kazanmış şeklidir ve yürürlükte bulunan hukukî normlar sistemidir. Yani, devlet demek kanun demektir. Devletin varlığı ülke, millet, iktidar unsurlarından meydana gelir.
Devlet, belli bir toprak parçası, yani ülke üzerinde yerleşmiş, zorlayıcı yetkiye sahip bir üstün iktidar tarafından yönetilen insan topluluğunun meydana getirdiği siyasal kuruluştur.
İktidar
Sosyal ilişkiler çerçevesi içerisinde bir iradenin ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi imkân ve gücüdür. Sosyal ve siyasal iktidar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Siyasal İktidar: Hiyerarşik bir ilişki içinde son sözü söyleme yetkisidir. Maddi kuvvete ve zorlama gücüne sahiptir. Siyasal iktidarın en belirgin özelliği rıza ve itaattir. Yalnız güce ve kuvvete dayanan bir iktidar başarılı olamaz ve devam etmez. “İktidar = Kuvvet + Rıza” şeklinde formüle edilir. Rıza da zoraki olmaz bir “Sözleşmeye” dayanır. O da Anayasadır.
2. Sosyal İktidar: Sivil toplum kuruluşlarının gücünü ifade eder. Bu iktidar da yine belli kurallara bağlıdır. Bir de “Ekonomik İktidar” vardır. Ekonomik iktidar, bir güç kaynağıdır. Bu güce sahip olanlara zengin denir. Zenginler bu kaynağı istediği gibi dağıtır. Geleneksel toplumlarda sultanlar ve krallar bu ekonomik kaynakları öncelikle aile bireylerine dağıtır, sonra yakınında hizmet edenlere ve bürokratik kullarına dağıtırlardı. Modern toplumlarda ise bu kaynak ihtiyaca göre dağıtılmaktadır.
Otorite
Meşru iktidarın gücüne otorite denir. Baskıya dayanan güce ise istibdat adı verilir. Meşruiyetin kaynağı ise “Çoğunluğun iradesidir.” O da hür ve eşit şartlarda yapılan seçimlerle belirlenir.
Egemenlik
Devletin bir başka gücün tesirinde olmamasıdır. Devletler arası ilişkilerde hukuki eşitlik statüsüne dayanmasına “Dış egemenlik” çoğunluk iradesine azınlık iradesinin ve gücünün etkisinin olmamasına “İç Egemenlik” adı verilir.
Egemenlik iktidarın zorunlu, vazgeçilmez, bölünmez, devredilemez, sınırsız, mutlak ve en üstün özelliğidir. Egemenlik millete ve dolayısıyla bireye aittir. Bütün kurumlar, güçler, organizasyonlar bireyin hakkını korumak için vardır.
Mutlak ve sınırsız bir devlet gücü o gücü kullananlar tarafından bireyin hakkını korumak için vardır. Mutlak ve sınırsız bir devlet gücü o gücü kullananlar tarafından istismar edileceği için “Hukuk Devleti” ilkesi ile bağdaşmaz. Sınırlı iktidar anlayışı ise çatışmaları önleyemez ve anlaşmazlıkları çözemez. Bu durumda “Hukukun üstünlüğü” ilkesini zorunlu olarak kabul etmek durumundayız.
Kamuoyu
Belli bir zaman diliminde ortaya çıkan tartışmalı problemlerle ilgili kişilerin veya grupların hâkim olan kanaatine “kamuoyu” denir.
Kamuoyunun belirlenmesinde “sayı çokluğu faktörü” “yoğunluk ya da etkinlik” unsuru ile kendisini gösterir. Bu durumda kamuoyu kendisini etkin bir şekilde duyuran ve etkileyen kanaattir.
a) Kamuoyunu Etkileyen Faktörler
Psikolojik ve sübjektif faktörler, sosyal çevre, yani iş ve meslek grupları ve “biz”i oluşturan unsurlar ve yüz yüze temaslarla kanaat önderlerinin gayretleri ile kamuoyu oluşturulabilir. Kitle haberleşmede en etkin unsur olan “Medya” yani, İnternet, Televizyonlar, Gazete ve basılı ve görsel yayınlar kamuoyunun oluşmasında büyük bir etkiye sahiptir. Bu araçları etkin kullananlar kamuoyunu yönlendirmede etkin rol oynarlar.
b) Bireyin Hürriyeti ve Kamuoyunun Ektisi
Toplumda ve kitle içinde bireyin hürriyeti vardır. Ancak bireyler iletişine ve etkiletişime açıktır. Bununla beraber herkes her yoruma ve haberlerin tümüne “açık” değildir. “Peşin hüküm” “Zan ve tahmin” ve “Taassup” sebebiyle ne okur ve ne de dinler. Böyle insanlar seçicidir, beklentilere açıktır, kendi kanaatini destekler şekilde yorum yapmaya müsaittirler.
Kamuoyu siyasal kararları etkiler. Zira kamuoyu “iktidar yapan ve yıkan” bir güçtür.
c) Anketler
Kamuoyu yoklamalarıdır. Bu kamunun düşüncesini ortaya çıkarmayı amaçlar. Güdümlü olanlarının amacı da anketlerle kamuoyunu etkilemektir.
Siyasal Partiler
Siyasal bir sistemin işleyişini sadece Anayasal kurumlara bakarak anlayabilmek mümkün ve yeterli olmaz. O ülkenin parti sistemine, partilerin sayılarına ve ideolojik yapılanmasına ve etnik yapılanmaya da bakmak gerekir.
1. Siyasi Parti: Bir program çerçevesinde bir araya gelen siyasal iktidarı elde etmek amacını takip eden sürekli bir örgüte sahip olan kuruluşlara “parti” denir.
2. Fonksiyonları: Toplumdaki çıkarların ve istemlerin birleştirilmesi ve kanalize edilmesini sağlar. Halk ile iktidar arasında köprü vazifesi yaparlar. Devleti yönetecek siyasi kadronun ve liderlerin seçilmesini sağlarlar. “Yasama” ve “Yürütme”nin halka ve kamuoyuna göre işlerliğini temin ederler.
Partilerin Tipolojisi
“Kadro Partileri” ve “Kitle Partileri” olmak üzere partiler ikiye ayrılırlar.
Kadro partilerinde nicelik değil, nitelik önemlidir. İleri gelenlerin bir araya gelmesi ile oluşur. Bunlara “Komite Partileri” denir. Seçim zamanları dışında fazla faaliyet göstermezler ve üye sayısının artmasını da istemezler. Bunlar kaynağı parlamento içinde oluşan eski tip partilerdir. Liberal ve muhafazalar partiler genellikle kadro partileridir. İdeolojik partiler genellikle kadro partileridir.
Kitle partilerinde ise üyelik ve üye sayısının artırılması önem arz eder. Merkeziyetçi, daha disiplinli ve daha örgütlüdürler. Tabana yayılmaya ve üyelerin desteğine büyük önem verirler. Kadro partilerine “bireysel temsil partileri” kitle partilerine “sosyal bütünleşme partileri” denir.
Baskı Grupları
Siyasi partiler dışında toplumun örgütlü grupları vardır. Bunlar gerek resmî gerekse gayr-i resmî olsunlar siyasi kararlara etki etmeye ve etkili olmaya çalıştıkları sürece “Baskı Grubu” ve “Sivil Toplum Kuruluşları” (STK) olurlar.
Grup teorisine göre STK’lar ortak menfaat etrafında birleşen ve bunları gerçekleştirmek için siyasi otoriteler üzerinde etkili olmaya çalışan örgütlenmiş gruplardır. Bunlara “Menfaat Grupları” demek de mümkündür. Menfaati sadece maddi ve ekonomik olarak görmemek lazımdır. Ortak amacın, idealin ve fikirlerin korunması da bir menfaattir. İnsan haklarının korunması, nükleer silahların yasaklanması, bir hakkın alınması amacına yönelmiş de olabilirler. Ayrıca “Ordu” “Yargı” ve “Sendikalar” “Kulüpler” ve “Özel Kurumlar” da baskkı grubu olabilir.