M. Ali KAYA
“Devletler milletler muharebesi
tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor.”
Bediüzzaman.
Kısaltmalar
AB : Avrupa Birliği
AT : Avrupa Topluluğu
BM : Birleşmiş Milletler
İLO : Uluslararası Çalışma Örgütü
IMF : Dünya Para Fonu
NATO : Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü
OECD : Ekonomik İş Birliği ve Antlaşma Örgütü
AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu
APS : Avrupa Para Birimi
AMBS : Avrupa Merkez Bankası Sistemi
Giriş
AT Demokrasi ile idare edilen Avrupa Devletlerinin bir araya gelerek oluşturdukları topluluktur. Her sene topluluğa üye bir devlet başkanının başkanlığında bir araya gelerek bir dizi kararlar almaktadırlar. Daha sonra kendi aralarında AET adı altında ekonomik güç olma yoluna girmişlerdir.
Liberal ekonominin gereklerini yerine getirmek üzere çalışmaları ortak olarak yürütmeyi amaç edinmişlerdir. XVIII. Yüzyıldan sonra devletin ekonomide yönlendirici ve karar verici olması ekonomide krizlere yol açmıştır. Bireyde olması gereken karar hürriyeti devlete kaymıştır. Bu ise ferdî teşebbüsü âtıl hale getirdiği için istenen sonucu vermemiştir.
İnsanlığın geleceğini belirleyen ekonomik güçler ve ilişkilerdir, savaşlar, anlaşmalar ve diplomatik faaliyetler değildir. Devletler politikalarını bundan böyle ekonomiye göre düzenlemek durumundadırlar. Bunu yaparken var olan ilişkileri yeniden düzenler ve dengelerler.
Uluslararası sistemler giderek birbirine benzeyecektir. İletişim ve ulaşım vasıtalarının çoğalması, haberleşmenin ve iletişimin artması, “Küreselleşme” ve “Tek dünya” tartışmalarını gündeme getirmiştir. Bu gelişmeler de uluslararası alanda bütünleşme kavramının önemini artırmıştır. Dolayısıyla bölgesel örgütlenmeler büyük bir hızla artmıştır. Devletler de bu küresel örgütlere girebilmek için gayret göstermektedirler.
Bütünleşme, iki ya da daha çok devletin birleşerek yeni ve daha büyük bir devlet haline gelmesini ifade eder. Bütünleşme yoluyla bir araya gelen topluluklar, siyasal ve ekonomik olup, dini ve kültürel olmayan topluluklardır. Din birliği ve kültür birliği amacını değil, ekonomik güçlülük ve siyasi hakların ortak kullanımı, bireysel hakların daha hürriyetçi bir şekilde kullanımını esas almaktadır. Amaç ise hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır.
Bütünleşme akdi, bütünü oluşturan unsurları bir araya getirir veya var olan bir bütünün unsurlarının birbirlerine bağlılığını artırır. Siyasal ve ekonomik olan bütünleşme tüm ulusal kaynakların bir araya getirilmesi sürecidir. Bu da birimler arasındaki uyumluluğu gerektirir.
Serbest dış ticaret her ülkeyi kendi Pazar imkanlarının ötesinde daha geniş pazarlara ulaştırır. En büyük verim de rekabetçi sanayi toplumlarının bütünleşmesinden sağlanmaktadır. Çünkü ekonomik bütünleşme, zenginin daha zengin olmasını sağlamaya yönelik serbest dış ticaret ilkesine dayanır.
İki, ya da daha çok ülkenin birbirleri ile ekonomik, mâlî, parasal ve sosyal bakımdan anlaşmaları anlamına gelen ekonomik bütünleşme coğrafî, ekonomik, askerî ve siyasi yakınlığı, tarihsel, sosyal ve kültürel bağların bulunmasını; ayrıca diğer bir dış ekonomik ve siyasal güce doğrudan bağlı bulunmamayı da esas alır. Bu bütünleşmeden zenginlik ve sosyal refah ortaya çıkar ve bundan fakirler daha çok faydalanarak daha kolay zengin olmanın imkanlarına sahip olur. Sosyal refahtan ise tüm insanlar eşit olarak istifade ederler. Zengin sofrasına oturmak ile fakir sofrasına oturma farkı ekonomik ve siyasal iş birliğine giren ile girmeyenin farkını ortaya koymak için güzel bir örnektir.
Avrupa Birliği bu amaca hizmet eder.
Ekonomik Bütünleşme Aşamaları
Bütünleşmek için bazı aşamalardan geçmek gerekir. Bunlar, Serbest Ticaret Bölgesi, Gümrük Birliği, Ortak Pazar ve Ekonomik Birlik aşamalarıdır.
Gümrük Birliği, kota ve sınırlandırmaların kaldırılması, gümrük birliği dışında bulunanlar için ithalatta tek tarifenin uygulanması ve gümrük gelirlerinin üyeler arasında bölüşülmesi demektir.
Ortak Pazar ise, genişletilmiş bir iç pazardır. Vergi harmonizasyonu, iktisat politikalarının harmanizasyonu ve sınır engellerinin kalkmasıdır. Sınır angelinin kalkmasının da üç aşaması vardır. Fiziksel olarak kişi ve mallar için kalkması; teknik olarak norm, hukuk sistemi, Medya yayınları için, sermaye ve hizmet dolaşımı için sınırların kalkmasıdır. Ayrıca KDV’nin yaygınlaştırılması ile malî sınırların kalkmasıdır. Bütün bunlar maliyetlerin düşmesi, iş bölümü ve uzlaşmanın artmasını sağlayarak verimlilik artışı sonuçlarına yol açmaktadır.
Gümrük Birliği bütünleşme sürecinin ilk aşamasıdır. Ekonomik bütünleşme olmazsa birlik bir süre sonra dağılabilir.
Ekonomik Birlik
Ekonomik Birlik ekonomik bütünleşmenin son aşamasıdır. Üyeler arasındaki ekonomik, mâlî ve sosyal politikalar alanlarındaki tüm farklılıklar giderilince ortaya çıkar. Bu durumda birliği oluşturan ülkeler bir ülkenin ayrı bölgeleri haline gelmiş olur. Bundan sonra ortaklıktan tekliğe geçiş söz konusu olur.
Kısacası ekonomik birlik aşamasında üye ülkelerde uygulanacak politikalar ortak ve tek politikalardır. Bundan sonra ise “Parasal Bütünleşme” aşaması gelir.
Parasal Bütünleşme
Para politikası ekonomi politikasının bir aracıdır. Uluslararası ekonomik işlemlerde hangi ödeme aracı kullanılacak, bunların değeri nasıl belirlenecektir? Parada birlik, fiyatlar ve ücretler düzeyinde bir birlik arz eder.
Parasal birlik birliğe dahil ülkeler arasındaki döviz kurlarında birliğin sağlanması ve birlik içinde sermaye hareketlerine konan tüm sınırların kaldırılması anlamına gelir. Bunun aşamaları; Döviz kuru birliği, Borç tasfiye sistemi, Paraların tam konvertible olması ve Ortak Merkez Bankası ve Rezerv Fonunun oluşturulması şeklindedir.
Ulusal paralar dolaşımdan kalkmadığı sürece parasal birlikten söz edilemez. Ortak para yoksa fiyatlarda birlik sağlanamaz. Bu sebeple AB orak para birimi olarak Euro’yu seçmiştir.
Siyasal Bütünleşme
Siyasal bütünlük bir asimilasyon değildir; genel prensipler çerçevesinde bir sözleşmedir. Üye ülkeleri bu ülkelerdeki çeşitli kesimleri ve grupları ulusal egemenliklerin paylaşılması konusunda ikna etmeli ve uzun vadede bunun kendi menfaatlerine olacağını kabul ettirmelidirler.
Bunun şartları da; Orak siyasal hukuk, kültürel homojenlik, ileriye yönelik ortak amaçlar, ekonomik ve parasal birlik, işbirliğinin basit düzeyde başlaması ve karşılıklı haberleşme mekanizmalarının sağlıklı işlemesidir.
Siyasal birlikte ulusların uyumu ve ortak menfaatleri söz konusudur. Nitekim Peygamberimiz (asm) Medine’ye hicret ettiği zaman 300 civarında Müslüman vardı. Buna mukabil 3000 Yahudi ve 7000 müşrik bulunuyordu. Ortak bir siyasi “Sözleşme” ile sözleşmenin yürürlüğe konması ve Medine’nin yönetimi toplum tarafından Peygamberimize (asm) tevdi edilmişti. Bu da yönetimin, yani siyasi otoritenin sözleşmelere dayandığı ve hakimiyetin topluma ait olup yetkinin toplum tarafından seçilen yöneticiye verileceğini gösteren en güzel bir örnek olmuştur.
Avrupa Topluluğuna bu açıdan da bakılabilir.
Sonuç
1 Ocak 1958’de kurulmaya başlanan AT “Roma Antlaşması” ile teşekkül etmiştir. Türkiye AT münasebeti 1959’da Başbakan Adnan Menderes’in girişimi ile başlamıştır. 1963’ten itibaren imzalanan “Ankara Antlaşması” ile üç merhalede AT’a girme kararı alınmıştır. 1970’de antlaşmaya bir “Katma Protokol” eklendi. 1980’de münasebetler donduruldu. 1986’da tekrar normal seyrine döndü.
14 Nisan 1987’de Türkiye yeni bir teşebbüste bulundu. Roma Antalaşmasın 237. Maddesine istinaden “Tam üyelik başvurusunda” bulundu. Bu müracaatı AT Konseyi AT Komisyonuna havale etti. Komisyon bir rapor hazırladı. Türkiye’nin istenilen şartları taşımadığı ve girmek için bu şartların oluşması gerektiğini söyledi ve “Serbest Dolaşım” ve “Gümrük Birliği” haklarını vermedi. Bu konuda Rusya’dan ayrılan ülkelere öncelik verdi.
2017’de AB yetkilileri, planlanan Türk politikalarının Kopenhag’ın AB üyeliğine uygunluk kriterlerini ihlal ettiğini ifade etti.
Avrupa Komisyonu’nun Mayıs 2018’de yayınlanan 2021-2027 dönemi için uzun vadeli bütçe teklifi, daha fazla genişleme için bir Batı Balkan Stratejisi için katılım öncesi finansmanı içeriyordu, ancak Türkiye’yi ihmal etti.
26 Haziran 2018’de AB Genel İşler Konseyi, “Konsey, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaşmakta olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin katılım müzakereleri bu nedenle fiilen durdu ve başka fasılların açılması veya kapatılması düşünülemez ve AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonu için daha fazla çalışma öngörülmemektedir.” Konsey, “özellikle hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere temel haklar konusunda devam eden ve derinden endişe verici gerilemeden endişe duyduğunu” da ekledi.
20 Şubat 2019’da, bir Avrupa parlamentosu komitesi üyelik müzakerelerinin askıya alınması yönünde oy vererek Türkiye hükûmetinin eleştirilerine yol açtı.
AKP ve Avrupa Birliği
AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelmesinin ardından “hevesle” başlattığı AB girişimleri sonucunda Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi sonucunda Türkiye’nin kriterleri karşılaması şartıyla müzakerelerin başlayacağını duyurdu. O dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, bu görüşmeleri “medeniyetler ittifakı” olarak tanımlamıştı.
2004’te Brüksel’de gerçekleşen AB Zirvesi’nde Türkiye ile müzakerelerin 2005 yılında başlatılması kararı alındı. Hatta 15 Aralık 2004 yılındaki toplantıda Avrupalı parlamenterler, aralarında Türkçe “evet” yazısının da bulunduğu, tüm Avrupa dillerindeki “evet pankatlarını” kaldırarak Türkiye’ye üyelik yeşil ışığı yakmışlardı.
AB, Türkiye’ye Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi, sivil toplumla diyaloğun güçlendirilmesi gibi kriterler sundu. Ancak 2005 yılı için AB ile ilişkiler kapsamında dönüm noktası denilebilir. Müzakerelerin başlamasına rağmen aktif politika kimi zaman durma noktasına geldi. AB içinde Türkiye’yi istemeyen sağ muhafazakâr liderlerin süreci yavaşlatma girişimleri bir yana, kritik neden Kıbrıs sorunu oldu.
2007’de Türkiye, 2013 yılına kadar AB hukukuna uymayı hedeflediklerini belirtti ancak Brüksel, bunu üyelik için son tarih olarak desteklemeyi reddetti. 31 Ekim 2012 tarihinde Almanya’yı ziyaret eden Erdoğan, Türkiye’nin Birliğe üyeliğinin Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023’te gerçekleşmesini beklediğini belirterek, görüşmelerin o zamana kadar olumlu sonuç vermemesi halinde üyelik müzakerelerini sona erdirebileceklerini ima etti.
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen darbe girişimi sonrasında Avrupa Birliği demokratik yollarla seçilmiş hükümetin yanında olduğunu belirtti. Ancak iktidar tarafından ilan edilen OHAL ve peş peşe yayınlanan OHAL kararnameleri AB ile gerilim yarattı. AKP hükümeti söz konusu darbe girişiminde yer alan rütbeli kişilerin AB ülkelerine kaçarak iltica başvurusunda bulunduğunu ve bu başvuruların AB ülkelerince kabul edildiğini dile getirerek tepkisini ortaya koydu. Özellikle Yunanistan’a kaçan darbe suçlularının iltica başvurularının Yunanistan tarafından kabul edilmesi gerilimi artırdı.
18 yıldır yaşanan gelişmeler, hatta son yedi yıldır yaşanan gerilim Türkiye’nin dış politikasındaki ‘farklı’ arayış Türkiye’yi AB’den gittikçe uzaklaştırdı. Ancak Almanya Türkiye ile ekonomik çıkarları nedeniyle ilişkileri koparma niyetinde değil. Fakat o da Türkiye’nin Libya gemisine yaptığı baskınla Türkiye’nin eskisi gibi arkasında olmadığını gösterdi. Yani bundan sonra Türkiye’nin AB serüveninde daha da dikenli yollar oluşacağını tahmin etmek zor değil.