1mod.io
Sosyal Medya
Plugin Install : Cart Icon need WooCommerce plugin to be installed.
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Giriş
  • Kayıt
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat
Hürriyet Hukuk İktisat
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa İKTİSAT

MARİFETULLAH

ALLAH'I NASIL TANIRIZ

M.Ali KAYA M.Ali KAYA
9 Şubat 2021
İKTİSAT
0
MARİFETULLAH
Share on FacebookShare on Twitter

M. ALİ KAYA

Mukaddime
Kâinatın ve varlıkların yaratılış amacı yaratıcısı olan Allah’ın “Esma-i Hüsnâ”sının sonsuz hazinelerini ortaya çıkarıp Allah’ı tanıtmak, insanın yaratılış amacı da kaniata bakarak Rızık, rahmet, inayet, hikmet ve adalet hakikatleri ile Allah Teâlâyı isim ve sıfatları ile akıl ve ilimle tanımak, Ona iman edip itaat ile ibadet etmektir.
Varlıklar ferden Allah’ın varlığına delil olduğu gibi nev’an da birliğine delildir. Zira aynı ferdin nevinin her yerde bulunması her yerin Allah’ın mülkü olduğunun delilidir. Her fert varlığı ile Allah’ın “Ehadiyetine” delil olduğu gibi nevi ile de “Vahidiyetine” deilldir. Zira her eser ustasına delil olduğu gibi, yaratılan her sanatlı eser de Sani-i Zülcelâline delildir.

Yüce Allah zâtı ile “Mevcud-u meçhul” iken isim ve sıfatları ile ma’ruftur. Allah’ı tanımak isim ve sıfatları iledir. Zira Kur’an-ı Kerim Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını sayarak, bu isim ve sıfatların varlıktaki eserlerini bize delil getirerek Allah’ın varlığını ve birliğini bize anlatmaktadır.

Namazda ve namaz tesbihatında okunan ayetler, zikir ve teşbihler bize Allah’ı isim ve sıfatları ile tanıtmak ve hatırlatır. Sabah akşam okunması sünnet olan “Haşir Suresinin son ayetleri” “Ayete’l-Kürsi” ve tesbihattaki İsm-i Azam duaları hep Allah’ı isim ve sıfatları ile bize tanıtır.

Kur’an-ı Kerimin dört temel amacı vardır ki bunlar bütün surelerde, bütün ayetlerde bu amaç açık ve gizli olarak vardır. Bunlar da “Tevhit, Nübüvvet, Haşir, Adalet ve İbadettir.” Talak Suresinde yüce Allah şöyle buyurur: “O Allah ki, yedi kat semayı ve onun misli olan yeryüzünü yaratıp mahlukatına mesken yapmıştır. Bunların arasında Allah’ın emri cereyan edip durur; ta ki sizler Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve ilminin her şeyi kuşattığını bilesiniz” (Talak, 65:12.) buyurur.

Evet her şeyin arkasında “ilim, irade ve kudretin” “rahmet, hikmet ve inayetin” “meşiet ve kast-ı ilâhinin” eserleri olan faaliyetler görünür. Bu faaliyet ilim, irade ve kudretten yoksun sebeplerin işi ve eseri olmadığından arkalarında iş gören Allah’ın varlığını, birliğini, isim ve sıfatlarını akıl gözüne gösterir.

ESMA – SIFAT – ZÂT VE ŞUUNÂT-I İLÂHİYE

Allah’ın yarattığı varlıklar onun eseri ve sanatı olduğu için isimlerini ve sıfatlarını gösterir. Yapılan iş kişinin akıl ve kabiliyetinin, bilgi ve becerisinin delili olduğu gibi, Allah’ın işleri de onun isim ve sıfatlarını gösterir. Yaratılan varlık yaratanı, güzel sanatlı işleri sanatkarlığını, mahlukatı rızıklandırması Rezzak olduğunu göstermektedir.
Bu sebeple yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Göklerin ve yere bakmaz mısınız? Onların size ifade ettiği manaları düşünüp anlamaya çalışmaz mısınız?” (A’raf, 7:185.) buyuruyor. Kâinat kitabını okumaya ve manalarını anlamaya çağırıyor.

Bir başka ayetinde “En güzel isimler Allah’ındır. Ona o isimlerle dua edin, Onu o isimlerle zikredin. Onun isimleri hakkında ihtilafa düşüp haktan ayrılanları ise bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Mahlukatım içinde hak ile hükmedip insanları hakka götüren bir topluluk vardır” (A’raf, 7:180-181.) buyurarak insanlara Tevhit, Haşir, Adalet ve İbadeti insanlara ders veren Nübüvvet yolundan gidenlerin olacağını ifade ediyor.

Kâinatta her varlık Allah’ın pek çok isimlerinin tecellisine mazhardır. Yoktan yaratılışı ile yaratan Hâlık, sureti ile şekil veren Musavvir, rızka olan ihtiyacı karşılayan Rezzak, her şeyi görmesi ve işitmesi ile Semî ve Basîr; varlıklarda ölümü yaratması ile Mümît, hastalıklara şifa vermesi ile Şâfî, suçları örtmesi ve günahları affetmesi ile Settâr ve Ğaffar, her şeyi bilmesi ile Alîm, her şeye gücü yetmesi ile Kâdir, her şeyi pek çok fayda ve amaçlara yöneltmesi ile Hakîm olduğunu göstermektedir.

Kâinatta görünen tüm fiiller Onun bir isminin tecellisidir. Her iş bir isimle ifade edildiği için Allah’ın isimleri kainattaki fiiller kadar çoktur. Bunun için “Bütün isimler Allah’ındır ve sonsuzdur.” Kur’ân-ı Kerimde bu isimlerin yüzlercesi vardır. Ancak Peygamberimiz (asm) bir hadisinde “Allah’ın 99 ismi vardır. Kim bu isimleri öğrenir, ezberler, bu isimlerin gereğine göre amel ederse cennete girer” (Buhari, Tevhid, 12; Şurut, 18; Daavat, 69; Müslim, Zikr, 5-6; Tirmizi, Daavat, 82; İbn-i Mâce, Duâ, 10; İ. Cânan, Kütüb-ü Sitte, 17:523-524.) buyurmuşlardır. Bu sebeple 99 isim meşhur olmuştur.

Kâinattaki tüm fiil ve hareketler yüce Allah’ın eseri olmakla esmasına, sıfatlarına ve şuunâtına ayinedir; onları temsil eder ve ifade eder. Yüce Allah “yetmiş bin ile tabir edilen esma, sıfat, ef’al ve şuunat perdeleri ile” zâtını gizlemiş varlığına, birliğine, isim ve sıfatlarına delil olsun diye mahlukatını yaratmıştır. Zira esma ve sıfatla ve onların tecelliyatı ile Allah’ı tanımak gerçek tanımadır. İman-i Tahkiki bu şekilde tanımakla inkişaf eder ve bu da imanda sonsuz terakkiyatı ve bu terakki içinden akıllı ve şuurlu olan varlıkların istidat ve kabiliyetlerinin sonsuz derece inkişafını sağlar. Şayet zatını göstermiş olsaydı biz on asla tanıyamazdık. Güneşi binlerce sene gören insanlar sadece bakmakla onu tanımadılar; ama ısısını, ışığını, renklerini ve yansımalarını inceledikçe öğrenmeye çalıştıkça onu tanımaya başladılar. Bu sebeple imanın makbul olanı “Bi-zahri’l-gayb” tanımak şekildedir. “Mü’minler Onu gaybî olarak tanırlar ve iman ederler” (Bakara, 2:3.) ayeti bunu ifade eder.
İslam muhakkikleri ve Selef-i Salihin “Gaybe iman, imanın kemal mertebesidir” demişler ve “Gaybe inanan sahabelerin imanı şuhuda dayanan evliyanın imanından daha kamildir” demişlerdir.

Akıllı ve şuurlu olan varlıkları yüce Allah kâinat kitabını okuyarak, delilleri aklı ile değerlendirerek varlığını idrak etmeleri, isim ve sıfatlarının tecellisi ile Zatını tanıyıp iman etmeleri için yaratmıştır. Bu sebeple Allah’a iman en büyük farz vazife ve ibadettir. Zıddı olan şirk ve inkâr ise affedilmez bir suç ve günahtır. Zira yaratılış amacına aykırıdır. Diğer günahlar amaca aykırı olmadığı için affedilebilir. Yüce Allah bu gerçeği “Allah şirki affetmez, bunun dışındaki günahlardan dilediğini affeder” (Nisa, 4:48.) buyurarak bizi bilgilendirmiştir.
Yüce Allah “Ben cinleri ve insanları Bana ibadet etsinler için yarattım” (Zariyat, 51:56.) ayetini müfessirler ve Bediüzzaman “Bana iman etsinler ve itaat etsinler diye yarattım” şeklinde izah etmişlerdir. Zira Allah’ı tanıyan elbette ona iman edecek, iman eden ise itaat edecektir.

1. Kâinat Allah’ın Varlığına Delildir
Yüce Allah Kur’ân-ı Mübînde “Muhakkak ki göklerde ve yeryüzünde mü’minler için Allah’ın varlık ve birliğine deliller vardır” (Casiye, 45:3.) buyurur. Yeryüzünde bilhassa yaz zamanında temaşa edip gördüğümüz son derece karışıklık içinde mükemmel nizam, cömertçe yaratılış ve intizamla hayatın devamı, son derece sürat içinde mükemmel sanatlı ve harika işleyiş tüm bitkilerde ve meyvelerde ve hayvanlarda görülmektedir.
Bütün bunlar gündüz ışığı, ışık güneşi gösterdiği gibi kudretli bir padişahın, merhametli bir yaratıcının, bilgili ve amaçlı bir hikmetin varlığını gösterir. O da her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve hiçbir şeyi işine karıştırmayan kudretli bir Allah’ın bu işleri yaptığını gözü olan ve aklı bulunanlara anlatmaktadır. (Sözler, 17. Pencere, s.608-609.)

Bütün bunlar “Esmâ-i Hüsnâ” sırrını göstermektedir. (Haşr, 59:24.) Bütün bunları görüp Allah’ın ayetlerini işittiği halde Allah’tan gafil ve cahil olarak onu inkâr edenlerin durumunu ise Kur’ân-ı Kerim “Onların kalpleri ve akılları vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler, onlar hayvanlar gibidirler, belki daha da aşağı gafil kimselerdir. (Â’raf, 7:179.) ayetinde ifadesini bulmaktadır.

Yüce Allah buyurdu: “Onlar göklerin ve yerin ifade ettiği manalara bakmazlar mı?” (Â’raf, 7:185.) buyurur. Bakıldığı zaman görülecektir ki, mükemmel bir eser, muntazam bir fiile delalet eder. Mükemmel ve muntazam bir fiil, mükemmel bir fail ve mahir bir ustaya delalet eder. Mükemmel bir usta ünvanı mükemmel bir sıfata, yani sanat melekesine delalet eder. Mükemmel bir istidat ise âlî bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delalet eder. Aynen öyle de yeryüzünü ve kâinatı dolduran eserler gayet derecede mükemmel ef’âli gösteriyorlar. Son derece intizam ve hikmet içindeki ef’âl, unvanları ve isimleri mükemmel olan bir faili gösterir. Çünkü mükemmel ve muntazam fiiller failsiz olmadığı herkesçe malumdur.

Son derece mükemmel unvanlar o failin son derece kemaldeki sıfatlarına delâlet eder. Son derece mükemmel sıfatlar ise son derece mükemmel olan şuûnât-ı zâtiye tabir edilen kişiye, zata has işlere ve hallere delalet ederler. Kâbiliyet-i Zâtiye ve tabir edilemeyen o mükemmel şuûnât-ı zâtiye ise apaçık bir şekilde hadsiz derece mükemmel olan bir Zâta delalet eder.

İşte bu âlemde gördüğümüz bütün eserler, sanatlar, işler, bütün mahlukat her biri mükemmel birer eser olduklarından her biri bir fiile, fiil ise isme, isim ise vasfa, vasıf ise şe’ne, şe’n ise zâta delalet ettikleri için tüm masnuat ve mahlukat adedince bir tek Sâni-i Zülcelalin vücûb-u vücuduna şehadet ve ehadiyetine işâret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla silsile-i mahlukat kadar kuvvetli bir tarzda bir miraç-ı marifettir. (Sözler, 33. Söz, 18. Pencere, s. 609.)

İşte göklerin ve yerin ifade ettiği manalar bunlardır. “Yedi gökler ve yer ve onların içindekiler Allah’ı teşbih eder, sanatı ve mükemmelliği ile Onu över ve akıllı şuurlu mahlukatına tanıttırır ve sevdirir. Hiçbir şey yoktur ki Onu eserleri ve sanatları ile övüp teşbih etmesin” (İsra, 17: 44.) ayetinin bir manası da budur.
Tüm bu gerçeklerden dolayı yüce Allah Peygamberimize (asm) hitaben Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyurur: “O inkarcılara sor ki göklerin ve yerin Rabbi kimdir? Diyecekler ki Allah! De ki: Peki niçin düşünmez gerçeği görmek istemezsiniz?

Ey Habibim! Onlara sor: Yedi göğün Rabbi ve Arşın sahibi kimdir? Diyecekler ki Allah’tır. Öyle ise Ondan başkasına ibadet etmekten korkmaz mısınız?

De ki: Her şeyin mülkü ve melekûtu ve tasarrufu elinde olan, her şeyi yaratan, koruyup kollayan ve rızıklarını verip yaşatan kimdir? Biliyorsanız söyleyin! Diyecekler ki Allah! De ki: Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz? Yanlış inançlara kapılıp batıl yollara sapıyorsunuz?” (Mü’minûn, 23:84-89.)

“Yine Resulüm sen onlara sor ki: Göklerin ve yerin Rabbi, idarecisi, müdebbiri ve terbiye edicisi kimdir? Sonra onlara de ki Allah’tır. Öyle ise, siz Allah’ı bırakıp sizce hiçbir faydası ve zararı dokunmayacak olan başka ma’budları niçin edinirsiniz? De ki: Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlık ile aydınlık bir midir? Her şeyi yaratan Allah’tır. O birdir ve her şey üzerinde mutlak kudret ve tasarruf sahibidir.” (Ra’d, 13:16.)
Yüce Allah bu ayette aklı göze benzeterek imanı da ışığa teşbih ederek iman nurundan ancak akıllı insanların istifade ederek her şeyi gerçek yönü ile gördüğünü ve anladığını ifade eder. Gerçek ise sanatın sanie delaletini kavrayarak Allah’ı isim ve sıfatları ve şuunâtı aynasında tanımaktır. Aklın ve kalbin görevi ve ibadeti budur.

2. Yüce Allah Zâtını Gizlemiş İsim ve Sıfatlarını Öne Çıkarmıştır

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın Esma-i Hüsnâsı vardır. En güzel isimler Onundur” (Taha, 20:8.) buyurur. “Siz Onu isimleri ile tanıyın ve O isimler ile Ona yalvarın ve her şeyi Ondan isteyin” (A’raf, 7:180.) ferman eder. “Hangi isim ile dua ederseniz edin, o Allah’ındır. Siz onun ile Allah’ı anmış ve zikretmiş olursunuz.” (İsra, 17:110.) “O Allah her şeyi en mükemmel şekilde yaratan ve yoktan var edendir. Her şeye suret ve şekil veren de Odur. Tüm güzel vasıflar ve isimler Ona aittir” (Haşr, 59:24.) “O her zaman ayrı bir şe’ndedir.” (Rahman, 55:29.) ayetleri yüce Allah’ın isim ve sıfatlarının olduğunu ve onlarla işlerini gördüğünü bizim de o isimler aynasında Onu tanımamız ve istediğimizi o isimlerle istememiz gerektiğini bize anlatır.

Buna göre Cenâb-ı Hakkın “İsm-i Zât” ve “İsm-i Sıfat” denilen isim ve sıfatları vardır. Özel isim ve alem ismi olan “Allah” lafza-i celâli tüm diğer isim ve sıfatları câmidir. Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Allah lafza-i celâli bütün sıfat-ı kemâliyeyi istilzam eder. Öyle ise, o lafza-i mukaddese delâlet-i iltizamiye ile bütün sıfat-ı kemâliyeye delâlet eder.” (İşâratu’l-İ’câz, 2001, s. 21; Mesnevi-i Nuriye, 193-194.)

Cenab-ı Hakkın ismi, Zât-ı Akdesine ayine olmak cihetiyle Lafza-i Celal olan “Allah” sıfat-ı ayniyyeye işaret eder. Bunlar Allah’ın “Vücut, kıdem, bekâ, vahdaniyet, muhalefetün-lil havadis, kıyam bi-nefsihî” gibi zâtî sıfatlarıdır. Bu sıfatlar lafza-i celal olan Allah isminin zımmında gizlidir. Yani “Allah böyle bir varlıktır” demektir. Bu sıfatlara ayrıca “Sıfat-ı Selbiye” denir. Bu sıfatlar Kur’ân-ı Kerimdeki “İhlas Suresi”nin konusu olan sıfatlardır. İhlas Suresinin dört ayeti bu sıfatları bize ders verir.
“Lafza-i Celalden ‘Celal Silsilesi’ tazammun etmiştir. Rahman ve Rahim sıfatlarından da ‘Cemal Silsilesi’ tecelli eder.” (İşâratu’l-İ’câz, 21.) Bundan dolayı Kur’an-ı Kerimin ilk ayeti olan “Bismillahirrahmanirrahim” cümlesinde bütün isim ve sıfatlar toplanmıştır.

İsm-i Celal külliyatta, İsm-i Cemal ise cüz’iyatta tecelli eder. Celâl vahidiyetin, Cemal ise ahadiyetin tecellisidir. (Mesnevi-i Nuriye, 178.) Bu sebeple her varlık ferden ahadiyete, nev’an vahidiyete ayinedir.
“Rahman”, Allah’ın ne aynî ve ne de gayrı olan “sıfat-ı seb’a”ya, yani “Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar, Kelam” sıfatlarına ki bunlara “Subûtî Sıfatlar” denir. Zira Rahman Rezzak manasındadır. Rızık bekaya sebeptir. Bekâ ise tekerrür-ü vücuttan ibarettir. Vücud ise ilim, irade ve kudret sıfatlarını istilzam eder. Bu da görme, işitme ve konuşma sıfatlarını iktiza eder. Bu altı sıfat da “hayat” sıfatını gerektirir. “Rahîm” ise fiilî sıfatlar olan sıfat-ı gayriyeye imadır.” (İşâratu’l-İ’câz, s. 21.)

Fiilî sıfatlar ef’âl-i Rabbaniyeyi gösteren esmanın tecelliyatıdır. Rezzak, Vehhab, Gaffâr, Settâr, Musavvir ve Hallâk bu sıfatlardandır. İslam alimleri “Yüce Allah’ın zâtı bir, sıfatları ve esması çoktur.” (Elmalılı, Tefsir, 7:531.) demişlerdir. Zira yüce Allah’ın isimleri 99 ile sınırlı değildir. Kur’ân-ı Kerimde 200’den fazla ismi vardır. (İbn-i Kesir, Tefsir-i Kur’ân-ı Azim, 2:269.)

3. Esmâ’nın Tecellisi Nasıl Tezahür Eder

Allah’tan başka ilah yoktur. O öyle bir Vâcibu’l-Vücut ve Vâhid-i Ehaddir ki bütün güzel isimler Onundur. En yüce vasıflar ve sıfatlar Ona aittir. En âlî sıfatlar Ona mahsustur. Her şeyi muhit olan kutsi sıfatların tümü o Vacibu’l-Vücudun birliğine delildir. Tüm fiillerinde ve işlerinde tecelliyatı görünen Esmâ-i Hüsnâsı da her şeyi istila eden devamlı faaliyeti ile Rububiyetin ve Uluhiyetin tezahürüne, hakikatine şehadet ve delalet ederler. Bu da her şeyi sanatlı ve hikmetli bir şekilde hiçten ve yoktan yaratanı gösterir.

Çünkü en küçük bir fiilin meyana gelmesi ancak “İlim, İrade ve Kudret” ile mümkün olur. Takdir, tasvir ve tedbir fiilleri ancak ilimle, irade ile, kudretle, hikmetle tanzim edilebilir. Bu da ölçülü ve intizamlı mükemmel bir kast ve iradeyi göstererek fillillerin ve işlerin arkasındaki rahmeti ve hikmeti gösterir. Bu fiillerin bütün yeryüzünde aynı şekilde cereyanı ise yaratıcının birliğine delalet eder. Yani her varlık ferden Allah’ın ehadiyetine, nev’an da vahidiyetine delalet eder. (Şualar, Ayetü’l-Kübra, 19. Mertebe, s. 135-136.)

Evet, her şeyi gösteren, kendisini her şeyden ziyade gösterir. Güneşin ışığından güneşi tanımak gibi, Hâlıkımızın “Esmâ-i Hüsnâsı” ile ve “Sıfat-ı Kutsiyesi” ile onu kabiliyetimiz ve ilmimiz nispetinde tanımaya çalışabiliriz.

Kâinatta her şeyi kuşatan bir faaliyet gerçeği vardır. Her faaliyet bir amacı takip eder ve pek çok faydalı neticeleri sağlar. Hikmetli ve fatydalı olan bu faaliyetin arkasında kudretli bir fail; her şeyi bilen ve birbirinin yardımına koşturan bir ustanın eseri olduğu görür gibi hissedilir. Fiillerin çokluğu isimlerin çokluğunu gösterir. İsimlerin tecellisi arkasında ise yüce yaratıcının “İlim, irade, kudret, semi, basar, kelam” gibi sıfatlarını gösterir. Bu sıfatlar ise Onun “Hayat” sahibi olduğunu isbat eder.

Çünkü güzel ve anlamlı bir kitap ve muntazam bir hane, yazmak ve yapmak fiillerini; güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi apaçık kâtip ve usta namlarını; kâtip ve usta unvanları ise apaçık yazma ve yapma sanatlarını ve sıfatlarını; bu sanat ve sıfatlar da apaçık bir zâtı gerektirir ki mevsuf, müsemmâ ve fâil olsunlar. Failsiz bir fiil, müsemmasız bir isim mümkün olmadığı gibi, mevsufsuz bir sıfat, sanatkarsız bir sanat dahi mümkün değildir. (Şualar, 133-135.)

İşte bu hakikate binâen bütün mevcudatta bulunan bütün güzellikler, sanatlar, kıymetler, kemaller, vücutlar ve değişimler dahi Allah’ın işleri, fiilleri, isimlerinin tecellisi ve tezahürleri, sıfatlarının gereği, şuûnâtının eserleri olduğu için Zât-ı Akdes’in varlığına, birliğine, kemâline, cemâline apaçık şahadet ederler. Güneşi ışığındaki yedi renk ile tanımak gibi, yetmiş renkle, belki “Esma-i Hüsnâ” adedince “Şems-i Ezelî” olan Allah’ın nurundan tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ile yüce Allah’ı tanırız ve tanımalıyız. (Şualar, 111.)

Etiketler: AllahEsma-i HüsnaMarifetullahSıfatŞuunâtŞuunat-ı İlahiyeZât
M.Ali KAYA

M.Ali KAYA

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EN ÇOK PAYLAŞILANLAR

HÜRRİYET NEDİR?

SİYASAL İSLAM NEDİR?

Hz. HÜSEYİN’İN HÜRRİYET ve HUKUK MÜCADELESİ

ÜRETİMİN GÜCÜ

HÜRRİYET VE DEMOKRASİ İSTEMEYENLER

HÜRRİYET-İ ŞER’Î

YAZI ARŞİVİ

Copyright © 2021 - Her hakkı saklıdır

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Kitaplarım
  • Sunumlarım
  • Hürriyet
  • Hukuk
  • İktisat

Hoşgeldiniz

Hesabınıza Giriş Yapın

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluştur

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm Alanları Doldurun Giriş

Şifrenizi geri alın

Lütfen şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş