M. ALİ KAYA
Giriş
Toplumda girişimcilerin sayısı azdır. Kredi sisteminde riskin büyük olması sebebiyle kredi alabilecek girişimcilerin sayısı daha da azalır. Herkes böyle bir riski göze alamaz. Böylece bütün bir toplumun tasarrufları kredi sistemi yoluyla küçük bir grubun eline geçer.
Kredi sistemi tasarruf sahiplerini etkisiz hale getirir. Onların ne olup bittiği ile alakaları yoktur. Bu küçük tasarruf sahipleri belli bir ücret ve maaş karşılığı çalışırlar ve rahatlarına bakarlar. Veya küçük tasarruflarını değerlendirmek ve paralarını risk altına almak istemeyen çiftçi, esnaf ve sanatkâr kesimi olan belli bir orta sınıftırlar Büyük bir kitleyi oluşturan bu kesim kendi içinde kapalı bir sınıfı oluştururlar. Bunların durağan olan tasarrufları zamanla eriyip yok olur. Aldıkları ücret, maaşlar ve gelirleri geçinmelerine yetmez ve zamanla borç altına girerler. Kendilerini zor duruma sokan bu hale tepki duyarlar. Sonunda mutsuz ve gelecekten umutsuz geniş halk kitleleri ortaya çıkar.
Onların küçük tasarrufları ile kredi kullanan zenginler ise sürekli artan servetleriyle tatmin olmamaya başlarlar. Zenginliğin verdiği rahatlık ile ülkenin sosyal ve politik hayatına yön vermeye başlarlar. Bu durumda denge büsbütün bozulur.
Ortaklık sisteminde de büyük zenginler olabilir. Ancak tasarruf sahipleri ortakları ile beraber büyüdükleri için ekonomik ve sosyal ve siyasal hayata duyarlıdırlar. Herkes risk altında olduğu ve işin bir tarafından tuttukları için serbest bir iş ortamı doğar.
Kredi sistemi sermayeyi sahibinden bağımsız bir güç haline getirir. Ortaklık sisteminde ise sermayenin sahibi ile bağımlılığı devam eder. Çünkü sermaye sahibi parasının geleceğini düşünmek durumundadır. Bu da ekonomik gidişatı takip etmeyi netice verir. Ortaklık sorumluluğu onu buna mecbur eder. Bu durumda da ekonomik gerginlikler azalır ve verimlilik artar. İş sahipleri toplumun ve bilhassa sermaye sahiplerinin güvenini kazanmak mecburiyetindedirler. Böylece bir güven ve huzur ortamı kendiliğinden doğar. Sistem düzgün ve mantığına göre işlerse işçi-işveren sürtüşmesi de olmaz.
1. Faizin Yasaklanması ve Zekâtın Emredilmesi
Faizin yasaklanması ve yardımlaşmanın temeli olan zekâtın da emredilmiş olması kredi sistemini işlemez hale getirir. Bunun için “Allah ticareti helal edip faizi yasaklamıştır.” (Bakara, 2:275.) Birçokları faiz ile alışveriş arasındaki farkı görmek istemezler. Faize de ticari bir kazanç olarak görmek isterler.
Emeğin ve sermayenin, malın ve iş gücünün karşılığı olan değerler altın ve gümüş olarak kabul edilmiştir. Günümüzde bunların yerine değeri kâğıt olan “Para”lar almıştır. Paranın değer kazanması ise uluslararası siyasi otoritelerin kararı ve insanların kabulü iledir. Bunun uluslararası itibar görmesi devletin itibarını artırır. Üretim ve ihtiyaç paranın değerini artırır.
Borç alırken alınan değer ile öderken verilen değer arasındaki denklik “ölçü” ve “tartı” (vezn- keyl) ve “aded” ile belirlenirken günümüzde para ile belirlenmektedir. Ancak paranın değeri itibarına göre azalıp çoğalmaktadır. Bu durumda para bir mal olarak değerlendirilemez. 100 gram altın borç yine 100 gram altın ile ödenirdi.
Para satın alma gücüne göre iş ve işlem gören değerli bir kâğıttır. Ancak günümüzde altın ve gümüş gibi adedi bir mal sayılmaktadır ve bu büyük haksızlıklara sebep olmaktadır. Paranın üzerindeki değer zamanla satın almaya göre azalıp artmaktadır. Bu durumda paranın değeri satın alma gücüne göre belirlenmelidir ki haksızlık olmasın.
Faizsiz finansman ortaklık sisteminin temel kuralıdır. Sermaye birikimi ortaklık yolu ile sağlanır. Finans kurumu emek-sermaye ortaklığı (Mudarebe) ile küçük tasarrufları toplayarak ticaret ve sanayide kullanır, elde ettiği karı da tasarruf sahibi ile paylaşır. Bankacılık sistemi de faizsiz yapılır. Ancak bu amaçla açılan finans kurumları bankalar karşısında belli bir üstünlük sağlayamamış belli bir başarı elde edememişlerdir.
Günümüzde ayrıca tahvil bonosu, hisse senetleri gibi değerli kâğıtların alınıp satıldığı borsalar da oluşmuştur. Bu da ayrı bir inceleme konusudur.
2. Alış-Veriş ve Faiz
Mal ya alışveriş veya ödünç şeklinde el değiştirir. Değiştirilen mal bedeline veya yakın bedeline el değiştirirse buna alım-satım denir. Para ile bir şeyi almak böyledir. Bunun da peşini de olur vadelisi de. Aralarında fark bulunmayan mallar vadeli olarak değiştirilebilir. 100 liraya alınan bir mal 125 liraya satılırsa 25 lira kar elde edilmiş olur.
Alım satım kâr elde etmek içindir. Ödünç vermede ise kar olmaz. Ne verilmiş ise o alınır. Şayet ödünç verilen bir şeyden fazla bir şey alınırsa buna fâiz denir. Böylece faiz ödünç ve borç üzerinden kar elde etmektir. Bunun için peygamberimiz (sav) “Faiz yalnız borçta olur” (Darimi, Büyu, 42.) buyurmuşlardır. Dolayısıyla borçtan gelir elde etme işine fâiz denir.
Cahiliye Arapları borç verdikleri zaman anaparaya dokunmadan her ay belli bir gelir sağlamak şartı ile borç verirlerdi. Vadesi dolunca alacaklarını isterler, veremedikleri zaman yeniden faiz tespit ederek vadeyi uzatırlardı. (Fahr-i Razi, Tefsir-i Kebir, Mısır–1357/1938, 7:91.) Şayet borç vadeli satıştan doğmuşsa, ödeme zamanı gelince “Borcunu ödeyecek misin, yoksa artıracak mısın?” diye sorarlar ödeyemezse faizi borca ilave ederek vadeyi uzatırlardı. (İbn-i Rüşt, Mukaddimât, 3:18; İbnu’l-Ârabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, (Daru’l-İhya, 1957) 1:241.) “Alım-satım da fâiz gibidir” (Bakara, 2:275.) diyenler gerçekte şeytanın aklını çeldiği kimseler olduğu Kur’anın dili ile sabittir. Burada bir incelik vardır. Şarap ile şıranın aynı olduğunu iddia etmek ne derece yanıltıcı ise faiz ile ticareti karıştırmak da o derece yanıltıcıdır.
Kur’an ve hadislerde faiz “riba” kelimesi ile ifadesini bulur. Riba ise “artmak ve çoğalmak” (İbn-i Manzur, Lisanu’l-Arab, Tarihsiz-Beyrut, 14:304.) anlamına gelir. Bunun anlamı ticari bir artış değil, borçtan elde edilen gelir anlamındadır. Bu şekilde bir kazanç Kur’an-ı Kerime göre kesinlikle yasaktır. Yüce Allah “Faiz de alışveriş gibidir diyerek faiz yiyenler şeytanın kendisini aldattığı ve aklını çeldiği kimselerdir. Allah faizi eksiltir; sadakaları ise bereketlendirir. ” (Bakara, 2:275-279.) buyurur. Borç veren kimse borcundan fazlasını alacaklıdan tahsil edemez. Bu faiz olur. Şayet borçlu ödemeyi zamanında yapamazsa o zaman alacaklı ona ek süre tanıyacaktır ve bunda da Allah’ın rızasını talep edecektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: “Borçlu darlık içinde ise genişliğe çıkıncaya kadar beklenir. Sadaka ile yardımcı olmanız sizin için daha hayırlıdır. Keşke bilseydiniz!” (Bakara, 2:280.)
Peygamberimiz (sav) de şöyle buyururlar: “Faiz yalnız borçtan olur.” (Darimi, Büyû, 42.) “Faizin geliri çok olsa da sonu darlığa döner” (Müsned-i Ahmed, 1:395.) “Bir toplumda faiz ve zina çoğalırsa onlar Allah’ın cezasını hak etmiş olurlar.” (Müsned-i Ahmed, 1:402.) “Bir toplumda faiz çoğalınca kıtlığa yakalanırlar; rüşvet ortaya çıkarsa korkuya kapılırlar.” (Müsned-i Ahmed, 1:395.)
3. Faiz İşlemleri
Borçtan gelir elde etmeye yönelik her işlem faizdir. Borç ya ödünçten ya mal veya hizmet akdinden ya da tazminattan doğar. Ödünçten ne verilmişse o alınır, fazlası faizdir. Borç ödeninceye kadar evinde oturmak veya tarlasından faydalanmak gibi menfaat sağlayan işler de faiz sayılır. Borcun vadesini uzatmaya karşılık alınan her nevi gelir de faiz sayılır.
Alım-satımı faizin üstünü örtmenin en uygun yolu olabilir. Peygamberimiz koyduğu yasaklarla bu kapıları tamamen kapatmıştır. “Altına karşılık al¬tın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, ar¬paya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma ve tuza karşılık tuz misli misline ve peşin olur. Kim artırır ya da fazlasını isterse faize girmiş olur. Bu konuda alan da ve-ren de birdir” (Müslim, Müsâkât, 82 (Hadis No:1584.) hadisi bunlardan biridir.
Alışverişte bedeller az-çok farklı olur. Ama borçlar dengi ile ödenir. “Bir dinarı iki dinara, bir dirhemi iki dirheme, bir sa’ı iki sa’a satmayın. Çünkü bunda faize girer.” (Müsned-i Ahmed, 2:109.)
Bunun anlamı şudur: Altın, gümüş, buğday, arpa, tuz ve hurma kendi cinsi ile değiştirilirken bu değişimin peşin olması gerekir. Bunların ödünç olarak verilmesi aynı ölçü ve değerde olmak şartı ile faiz olmaz; ödünç alış-veriş olur. 10 altını vadeli 11 altına satmak ise faiz olur. “Faiz sadece borçta olur” hadisine göre malların kendi cinsi ile değiştirilmesi eşit miktarda olması faiz kapısını kapatır.
Peygamberimiz (sav) “Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma ve tuza karşılık tuz misli misline, dengi dengine ve peşin değiştirilir. Bu cinsler değişik olmak şartı ile istediğiniz gibi de satabilirsiniz.” (Müslim, Müsâkât, 81 (Hadis No:1583.) Faiz ödünçten olunca peşin satışlarda aralarında farklılık olabilir. “Gümüşe karşılık altın satıldığı zaman gümüşten fazla olması zarar vermez. Arpaya karşı buğday elden ele satıldığı zaman arpanın fazla olması zarar vermez. Ancak veresiyesi olmaz.” (Ebu Davut, Hadis No: 3349.)
Bunlar veresiye değiştirmek yasaktır. Çünkü o zaman değerinden fazlası ile değiştirilmiş olur ve bu fazlalık faiz olur. Türk parası vererek karşılığında bir sene sonra vadeli döviz almak da böyledir; faiz olur. 1000 doları bu günkü değeri ile alıp, bir sene sonra vadeli 1200 dolar ve döviz alınmaz. Bu faiz olur.
Farklı paraları günün fiyatı ile günlük kur üzerinden değişmek faiz olmaz. Abdullah bin Ömer (ra) develeri dinara karşılık satar sonra da yerine dirhem alırdı ve dirhemle satar ve yerine dinar alırdı. Durumu peygamberimize haber verdi. Peygamberimiz (sav) “Günün fiyatı ile almanda sakınca yoktur. Yeter ki aranızda bir vadeli borç bırakmayın” (Ebu Davut, Hadis No: 3354; Nesai, Büyû, 50.) buyurdu. Buna göre günlük kur üzerinden altını gümüş ile değiştirmekte mahzur yoktur. Alım-satım adı altında faizli ödünce açılan bütün kapılar kapanmıştır.
“Riba” mücmel yani, kapalı bir kelimedir. Bu kelimeyi Resulullah (sav) açıklamıştır. Bu da altı adet malın satışı ile ilgilidir. İmam-ı Şafi (ra) “Vadeli işlemden başkasında faiz yoktur” (Buhari, Büyu’, 79; Müslim, Müsâkât, 101, Hadis No: 1596.) hadisini dikkate almakla beraber “Riba vadeli işlemlerde ve peşinde de olur. Peşinde kile fazlası ile vadelide ise vade fazlası ile olabilir. Bazen de vade ile birlikte ödemedeki fazlalık sebebiyle de olabilir.” (İmam-ı Şafi, Kitab-ı Ümm, Riba, 3:25.) Faizin haramlığı taabbüdîdir. İllet nehy-i ilâhidir; bunun dışındaki tüm sebepler sadece onun hikmeti olur. Bununla beraber fakihler faizin illeti olarak iki sebebi göstermişlerdir: Birincisi “tu’miyet” (=Gıda olması) İkincisi ise “semeniyet” artan ve eksilen para olmasıdır.
4. Vade Farkı
Vade farkı bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatı arasındaki farka denir. Bu faiz değildir. Malın parasını değeri üzerinde almaktır. Bu borçtan gelir elde etme de değildir. Bir alışveriş şeklidir. Toptan ve perakende arsında nasıl fiyat farkı varsa vadeli satış ile peşin arasında da öyle fiyat farkı olabilir.
Peygamberimiz (sav) savaş zamanında develer yetmeyince bir binek deveyi sadaka develerinin toplanmasına kadar iki dişi deve karşılığında satın alıyordu. (Ebu Davut, Hadis No: 3357.) Bu iki genç dişi devenin bir binek devesinden daha değerli olduğu için vadeli olarak alınabileceğine delil olabilir. Bu da fiyat farkı da peşin ile veresiye farkı kabul edilebilir. Nitekim Hz. Ali (ra) Useyğir adındaki bir devesini veresiye dört deve karşılığında satmıştır. (İbn-i Kudame, el-Muğnî, 4:143.)
Fakihler de bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatının söylenerek değişik fiyatlar istenebileceği ve alıcının bunlardan birini kabul ederek malı alabileceği hususunu kabul ederler. Bu hususa itiraz eden bir fakih yoktur. Peşin 100 liralık bir malı vadeli 110 liraya almak ve bu hususta sözleşme yapmak caizdir.
Peygamberimizin (sav) bir satışta iki satışı yasaklaması söz konusudur. Ancak bu satıcının iki fiyat belirlemesi ve alıcının da hangisi ile aldığı konusunda bir anlaşmaya varmamış olması demektir.
Seçeneklerden birisi üzerinde anlaşma yapılmış ise satış bitirilmiş ve sahih olmuş olur. Şayet seçenekler üzerinde anlaşma vuku bulmamış, satan hangi fiyata sattığını, alan da hangi fiyata aldığını bilmiyorsa o zaman bu satış fasit ve geçersiz olur. (Şemsüddin es-Serahsi, Mebsut, 13:8.) “Bir satışın peşin olması halinde 100’e vadeli olması halinde 200’e yapılmasında faiz işlemi yoktur.” (Kemâleddin bin El-Hümmam, Fethu’l-Kadir, 5:218; İbn-i Hacer, El-Heytemî, Tuhfe, 4:294.)
Bu konuda tüm mezhepler aynı görüşü paylaşmaktadırlar. İki bedelden biri üzerine anlaşma olmadan akdin bitirilmesi söz konusu değildir. Muhayyerlik olmamalı ve akit biri üzerine yapılmış olmalıdır. Bir malı peşin ve vadeli olması halinde bunlardan biri üzerine anlaşma yapmayanın durumu netleşmediği için bu satışta faize düşme tehlikesi var demektir. Yasağın sebebi faize götüren yolları kapatmaktır. (İmam-ı Mâlik, Muvatta, Büyu’, Bab, 33:74; İbn-i Rüşt, Bidayetü’l-Müçtehit, 2:134.) (Sedd-i Zerâî) çünkü muhayyer olan taraf peşine ve vadesine bakmadan akdi bitirmek ister. Bu durumda her iki bedel de onun borcu haline geldiği için bu durumda borçlu olan bunlardan birini diğerine karşılık veresiye fazlası ile satmış olur. Burada iki satış olması, bedellerin iki tane olmasındandır. Bedellerin biri üzerinde anlaşma sağlanmış ise bunun mahzuru yoktur. (Abdullah bin Kudame, El-Muğnî, Beyrut–1404/1984, 4:259.)
Vadeli satışı faizden ayıran önemli özellikler vardır.
Bunlar:
1. Faiz emeksiz bir kazançtır. Borç üzerinden gelir elde etmektir.
2. Ticarette bir malı 10 liraya alıp hemen biraz sonra 12 liraya satmak mümkündür ve bu faiz olmaz. Çünkü ortada malın el değiştirmesi söz konusudur. Bundan zarar etme ihtimali de vardır. Bu vadeli de olsa neticede malın alım-satımı ve el değiştirmesi vardır.
3. Kâr ile faiz birbirine benzer gözükse de aslında faiz karşılıksız bir kazançtır.
4. Malın değeri talep ve arz, azlık ve çokluk, kıtlık ve ihtiyaç gibi şartlara bağlı olarak değişebilir. Ancak nakit paranın değeri sabittir. Değeri sabit olan bir şeyi zaman farkı ile pahalı satmak ve nakit üzerinden gelir sağlamak faizdir. Enflasyon ile paranın değerinin başka paralar karşısında değer kaybetmesi ayrı bir husustur.
5. Mal alım-satımı peşin fiyatına olduğu zaman üzeri fiyatından çok farklı fiyatlarla satına alınabilir. Pazarlık yapılarak farklı fiyatlara satın alınabilir ve bu ticari bir faaliyettir. Burada vade söz konusu değildir. Hatta üreticinin ihtiyacına göre maliyetin altında satışı ve günlük zarar etmesi de söz konusu olabilir. Faizde bunlar söz konusu olmaz. Çünkü bir tüccar 10 liralık bir malı ihtiyacına binaen 9 liraya satabilir ama Merkez Bankası 10 lirayı 9 liraya satmaz. Faizin şartları ile ticaretin şartları farklıdır.
6. Mal ile para alıp satımı ilişkileri farklıdır. Aynı değerde olan, aynı cins paranın farklı fiyatlarla alınıp satılması faiz olurken, farklı değerlerdeki farklı paraların farklı fiyatlarda alınıp satılması faize girmez. Döviz ile altın alınıp satılırken birinde işçilik, diğerinde değer farkı üzerine konularak alınıp satılabilir. Bu faiz olmaz. Aynı şekilde bir malı alan iki kardeş biri malın değeri olan 10 liradan fazla olarak 11 liraya, diğeri de 12 liraya farklı bir mekânda alsa bu normaldir. Satan da yine aynı şekilde 10 liralık bir malı 9 liraya veya diğeri 12 liraya satsa bu satış da peşin olduğu için yine ticarettir. Tabii ki ticarette kar da zarar da söz konusudur. Faizde zarar düşünülemez.
7. Mallarda fiyatların belirlenmesinde karşılıklı rıza önemlidir. İki ayrı müşterinin aynı malı farklı fiyatlarla veya aynı fiyatla iki ay vadeli alması söz konusu olabilir. Satıcılar müşteriye karşı esnek davranmanın gerekliliğini bilerek ona göre fiyat verirler. Pazarlıklar bu sebeple yapılır. Dolayısıyla karşılıklı rızaya dayanan farklı bedeller faiz kapsamında değerlendirilemez. Faizli işlemlerde böyle bir şey söz konusu olamaz.
8. Malın satımında peşin satış ile vadeli satışlar arasında fark vardır. Peşin satışta tahsil edilen paranın yeni bir iş yapma ve yeni mal alımında kullanma imkânı vardır. Peşin satışta malın değeri anında tahsil edilirken vadeli satışta malın bedelini tahsil edip etmeme riski de vardır.
9. Vadeli satışlarda üç şartın olması gerekir: birincisi, malın belli olması gerekir. İkincisi, fiyat belli olmalıdır. Üçüncüsü de ödeme günü ve şekli belli olmalıdır. Vade ve taksitler belli olmazsa satış fasit olur.
10. Galeriden 5000 lira değerindeki bir arabayı 3 yıl vadeli 8000 liraya alınırsa bu vadeli alışveriş olur. Ancak bankadan 5000 lira kredi alır ve peşin 5000 liraya alsan ve bankaya 8000 lira ödersen bu faiz olur. Çünkü bankadan kredi almada iki ayrı işlem vardır. Birincisi bankadan borç almış oluyorsunuz. Arabayı peşin alıyorsunuz. Sonra bankaya 3000 lira fazladan borca faiz ödemiş oluyorsunuz.
11. Ödeme gücü olduğu halde borcunu zamanında ödemeyen kimse kul hakkına girmiş olur.
12. Borcu zamanından önce ödeyen birinin ıskonto uygulaması da faizli işlem gibi değildir. Faiz artırmaktır; bu ise faizin zıddı olan indirmektir. Artırmayı yasaklayan nasslar vardır. İndirmeyi yasaklayan bir hüküm ise yoktur. Borcun ıskontosu caizdir.
5. Faizin Yasak Olmasının Sebebi
Birincisi: Allah’ın haram kılmış olmasıdır. Haram olmasının asıl illeti budur.
İkincisi: Yardımlaşmanın önleyerek insanları paraya ve menfaate alıştırmasından dolayıdır. Faize alışan kimseye yardımcı olmaz. Yardımın karşılığı olarak faiz alır.
Üçüncüsü: Zenginlerin çalışmadan para ödünç vererek emeksiz para kazanmalarını önlemek için.
Dördüncüsü: “Sen çalış ben yiyeyim” felsefesini doğurduğu ve “emeksiz” para üzerinden para kazanmayı ve başkasının emeğini sömürmeyi netice verdiği için,
Beşincisi: Bir değer olmayıp tedavül aracı olan parayı mal ve karşılıksız değer haline getirerek gerçek değer olan mal ve emeğin değerini çalarak ve düşürerek haksızlığa ve adaletsizliğe sebep olduğu için yüce Allah faizi yasaklamıştır.